Biz girmeyelim, siz çıkarın

FOTOĞRAFA bakıyorum.Sanki resmi görüşmeler yapılıyor.Bir tarafta arkadaşımız Hasan Cemal.

Yanında Türkçe, Kürtçe, İngilizce bilen 4 tercüman.

Karşı tarafta Barzani ile danışmanı oturuyor.

Niye 4 tercüman, anlamak mümkün değil.

Sanki söyledikleri sözün çok önemi varmış gibi.

Bir gün söylediklerinin, yarım saat sonra tam aksini söylediklerini sanki kimse bilmiyormuş gibi...

* * *

Barzani konuşurken birden elini cebine atıp bir káğıt çıkartıyor.

Káğıttan benim adımı okuyor ve "Beni yok etmek çözüm mü olacak? Sorunlar bitecek mi? Kabul edilmez bir üslup bu" diyor.

Benim üslubumda ne var?

"Gidip Barzani’yi yok edin" mi dedim?

Keşke Hasan Cemal ona, "Türkiye demokratik bir ülke. Öyle yazan da var, böyle yazan da" deyip, biraz demokrasi hatırlatsaydı.

Hasan Cemal’e göre bunları söylerken, sesinde "sinirli titreşimler" varmış.

Peki bundan üç dört yıl önce "Türkiye, Kuzey Irak’taki rejimi neden tanımıyor? Orada bir Kürt bölgesine neden karşı" diye yazılar yazdığımda acaba hangi titreşimler vardı?

Bölgede etkili bir siyasi lider, bir Türk gazetesinin bir yazarına bu kadar takarken, kendi kendine şu soruyu da niye sormaz?

"Bu gazeteci bundan bir süre öncesine kadar bize daha toleranslı bakıyordu. Şimdi ne oldu da, birden bize yükleniyor?"

Aslında o sorunun cevabı dünkü Milliyet’te, Hasan Cemal’in yaptığı güzel gazeteciliğin bir sonraki sayfasında veriliyordu.

New York Times Gazetesi’nin muhabiri Sabrina Tavernise, Kuzey Irak’ta söz konusu bölgeyi gezdikten sonra izlenimlerini anlatıyor:

PKK bölgede elini kolunu sallaya sallaya geziyor. Kimse onlara, "Çekin gidin" demiyor.

Kendilerine her türlü sağlık hizmeti veriliyor.

Hükümete ait kontrol noktalarına 15 kilometre mesafede bulunan PKK’lılara kamyonetlerle malzeme taşınıyor.

Barzani’ye sormak gerekmez mi?

Bu ne biçim dostluk?

Bu ne biçim komşuluk?

Kendisine şunu sormak gerekmez mi?

Barzani karşıtı bazı güçler Türkiye’de konuşlansa, geceleri sınırı geçip, 15-20 peşmerge öldürüp geri dönse, bizler hakkında ne düşünürlerdi?

Bir kere daha açıkça yazayım.

Ben Barzani düşmanı falan değilim.

Geçmişte, Türkiye’nin onunla konuşması gerektiğini yazacak kadar da cesur ve gerçekçiyim.

Ama Barzani kötü oynuyor.

O kötü oyunu oynadığı sürece, bizler de ondan hesap sormaya devam edeceğiz.

* * *

Geçmişte Suriye lideri Hafız Esad’la ilgili de eleştirel yazılar yazdım.

Hürriyet’te Esad aleyhine yazılar çıktı, yayınlar yapıldı.

Sonra bir gün, Esad rejimi, bebek katili Abdullah Öcalan’ı Suriye’den çıkarıp attı.

Türkiye ile güzel komşuluk ilişkileri başladı. Türkiye, ABD’nin büyük baskısına rağmen onu korudu.

Yani ülkemiz böyle alicenap bir ülkedir.

Geçen gün Hafız Esad’ın oğlu, bugünkü Suriye’nin Devlet Başkanı Beşar Esad ve eşi Esma Esad’ı İstinye Parkı’nın açılışında kurdele keserken izledim.

İçimde ne bir düşmanlık vardı, ne de husumet.

Tam aksine, o tablo çok hoşuma gitti.

İyi komşuluk böyle olur.

Fenerbahçe’nin Halep’te yaptığı maçta da aynı duyguları hissetmiştim.

* * *

Barzani neden bunu yapmaz?

"Bizim toprağımıza girmeyin" diyor.

İyi girmeyelim, ama o zaman, bebek katillerini sen ülkenden çıkar.

Çıkar ki, bir gün seni de, Türkiye’de halkın refahını yükseltecek güzel yatırımların açılışında kurdele keserken görelim, alkışlayalım.

Bu söylediğimizin neresi düşmanlık?
Yazarın Tüm Yazıları