Milyonluk sessiz bir yürüyüşe ne dersiniz

TÜRKAN Saylan ya da Necla Arat gibi isimlerin, "Başka amaçlara yöneltmek" için can atacağı türden bir yürüyüş değil kastettiğim.

Ya da...

Şişli, Çankaya gibi ilçelerin uyanık belediye başkanlarının, durumdan nema çıkarma gayretlerine hizmet eden türden bir yürüyüş de değil.

"Şuursuzların gövde gösterisi..."

Hele bu hiç değil!

Gece yarısı arabasına atlayıp havaya ateş açanların...

Gizli isimlerle sanal álemde kahramanlık yapanların...

Sesini sonuna kadar açtığı Mehter Marşı’yla etrafı terörize edenlerin...

Saldıracak Kürt dükkánları arayanların...

Oynadıkları tehlikeli oyunlarla düşmanı memnun edenlerin başı çektiği bir yürüyüşten söz etmiyorum.

Kastettiğim şöyle bir yürüyüştür:

Uygar ama kararlı...

Vakur ama ne istediğini bilen...

Serinkanlı ama ödünsüz...

AKP’linin CHP’liye, CHP’linin AKP’liye gol atma çabasında içinde olmadığı...

Milliyetçi Yozgatlının da, terörden mustarip Diyarbakırlının da kendini rahatlıkla ifade etmesine olanak sağlayan...

Başı açıkla başı örtülünün kol kola girdiği...

Ortak paydası, "Bu devirde sorunlarının çözümünü şiddette arayan katillere ve destekçilerine nefret" olan kutlu bir yürüyüş.

Dünyaya "Şu Türkler ne uygar, ne olgun insanlar" dedirtecek türden bir gövde gösterisi.

Dünkü "Galeyan Kardeşliği" başlıklı yazım karşısında, "Ne yani? Tepki de mi gösteremeyeceğiz" diyenlere hararetle tavsiye ediyorum.

Haşim Kılıç için iki not daha

BİR Eski İstanbul Barosu başkanlarından Turgut Kazan, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı görevine getirilen Haşim Kılıç’ın "hukukçu" olmadığını belirtip "Böyle garabet olur mu?" diyor. Kazan’a şunu söylemek isterim: Madem bu tür bir garabete yol açacak bir prosedür mevcuttu, bu zamana kadar neden sesinizi çıkarmadınız?

İKİ Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, parti kapatma davalarında verdiği karşı oylarla tanınıyor. Ancak unutulmamalıdır ki Kılıç, sadece Refah Partisi ya da Fazilet Partisi gibi irticadan kapatılan partilerin kararlarında karşı oy kullanmamıştır. Parti kapatmanın bizzat kendisine karşı olan Kılıç, bazı sosyalist partiler hakkında verilen kapatma davalarında da karşı oy kullanmıştır.

ŞEHİT VE TÜRBAN

"ŞEHİT anaları arasında ayrımcılık yapma geleneği"ni ilk kimlerin başlattığını biliyorum.

İsimleri lazım değil.

Bu alçaklar...

Ay yıldızlı bayrağa sarılmış tabutun önünde ağlayan başörtülü şehit anasının fotoğrafını basıp, "Şehit analarının hepsi başörtülü! Finosunu gezdiren kadınlardan hiç şehit anası yok" şeklinde...

Süfli, bayağı, ucuz, cepheleştirici ve utanç verici başlıklar atmışlardı.

Ancak ertesi gün...

"Pat" diye...

Başı açık bir şehit anasının fotoğrafı ortaya çıkmasın mı?

Bırakın bir "kıvırma" girişimini, suspus olmuşlardı...

Tıpkı...

"Neden hep erler şehit oluyor da subaylar şehit olmuyor" diye yazılan bir yazının ardından...

Subayların şehit olduğu haberinin gelmesi gibi bir etkiydi söz konusu olan.

Eğer "türban davası" diye bir dava varsa...

O davaya en büyük darbeyi vuran bu sersemlik karşısında, "Kardeşim, türban meselesini bari bu işe karıştırma" demekten başka bir şey elimizden gelmiyordu.

Tam da "Hep başörtülülerin çocukları şehit oluyor" şeklindeki ucuzluk ve bayağılık etkisini sürdürürken...

Bu sefer de...

"Şehit cenazelerinde ya da terör karşıtı yürüyüşlerde neden türbanlılar yok" diye sorulmasın mı?

Ve türban cephesi de bu soru üzerine, şehit cenazelerine ya da terör karşıtı yürüyüşlere katılan türbanlıların fotoğraflarıyla yanıtlar geliştirmesin mi?

Tabii bu sefer de "Türbanlılar neden yok" diye soranlar suspus.

* * *

Benim bu işten anladığım şudur:

Bu memlekette sersemlik yapmak sadece belli bir kesimin tekelinde değil.

Bir taraf, semboller üzerinden savaş verirken...

Sanmayın ki diğer taraf semboller savaşına sırt çevirmiş durumda.

Biri her meseleye "türban özgürlüğü"nü sokuşturarak...

Diğeri ise her meseleden "türban yasağı"nı meşrulaştıracak unsurlar çıkararak...

Ahlakı, adabı olmayan bir savaş veriyor.

İşin kötü tarafı ise şu:

En liberal ve demokrat bilineni bile böyle yapıyor.
Yazarın Tüm Yazıları