Önce aklıselim

ZOR günlere doğru sürükleniyoruz. Zor günler büyük sınav günleridir. Ulus olarak belki de bağımsızlık savaşımızı hukuken de noktaladığımız 11 Ekim 1922 tarihli Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan beri geçen 85 senenin karşımıza çıkardığı en büyük tehlikeyi göğüsleme durumunda kalacağız.

Çünkü tüm bireyleriyle her kıvancı ve her tasayı paylaşmayı peşinen kabul etmiş bir ulusu ve onun ülkesini parçalamak isteyenler tüm hazırlıklarını yapmış olarak bizi köşeye sıkıştırdıklarını düşünüyorlar.

Bir başka deyişle ihanet, örgütlenmesini tamamladığını düşünüyor. Dış bağlantılarına güveniyor.

Zamanın geldiğine inanmış olmalı ki, yüreklerimizi dağlayan şehit haberleri ile bize "Hazırız, gelin" diyor.

Ama atladığı bir nokta var:

Dün yurdun sayısız köşesinde sokaklara dökülen yüz binlerce insanın "Şehitler ölmez, vatan bölünmez!" nidalarının ne anlama geldiğini görmezden geliyor.

İşte bu noktada bize düşen ilk görev, "Bu kavgadan başarıyla çıkmak için yapmamız gereken en doğru şey ne ise onu" dikkatle, serinkanlılıkla düşünmek, ulusal bütünlüğümüze zarar verecek her hareketten, her sözden kaçınmak ama amacımızı da hiçbir zaman unutmamaktır.

Amacımımız ulusal bütünlüğümüzü korumak, düne kadar "kardeş" veya "komşu" yahut "dost" dediğimiz insanları sırf etnik kökeni farklı olduğu için "düşman" görmemek ve onu kendimize "düşman" kılacak her türlü çiğlikten, ilkellikten, kabalıktan uzak durmaktır.

Bunun aksini yapmak, tam da ülkemizi bölmek isteyen alçakların amaçlarına hizmet etmektir. O nedenle en büyük dikkati göstereceğimiz günleri yaşıyoruz.

Keşke bu bilinci ve onun gerektirdiği sorumluluğu genel olarak medyamızda ve özel olarak da radyo ve televizyonlarımızda da görebilsek.

Birtakım densizler, sokaktaki insanı taşkınlığa sevk edecek türden söylemlerle ekran başında kağıttan kahramanlık gösterileri yapıyor. Halkın hissiyatını kontrol edilemez hale getirebilecek sözler hiç önü ardı düşünülmeden kamuoyuna sunuluyor.

En kötüsü... Ulusal birliğin en önemli gıdası olan "moral gücümüzü" hırpalayan sorularla, spekülasyonlarla kamuoyu sürekli şişiriliyor.

Geçmişte kalan ama adını bile anımsamak istemediğimiz türden olaylara davetiye çıkarmayalım.

Biz bu sütunda herkesi ama özellikle hükümeti, gördüğümüz her yanlışı nedeniyle eleştiririz. PKK’ya karşı verilen mücadelede güvenlik güçlerinin -çoğu kez de askerlerin- yaptığını düşündüğümüz yanlışları yazdığımız için o kesimde de makbul sayılmayan bir kalemiz.

Ama buradan açıkça ilan ediyoruz:

Artık kalemimizi içinde bulunduğumuz -resmi adı konmamış olsa bile- "olağanüstü" koşulları dikkate alarak kullanacağız. Eleştiri yapmayacağız demiyoruz. Gördüğümüz yanlışı yine dile getireceğiz. Ama ulusumuzun moral gücünü bozacak hiçbir kelimeyi, hiçbir cümleyi kullanmayacağız. O nedenle hükümetin son olarak 12 şehit vermemize neden olan olay hakkında dün radyo ve televizyonlara koyduğu yayın yasağına karşı çıkmıyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları