Şehvetli olmayan aşka aşk demem

Ben onun siyah saçlarını beğenmediğimi yazmıştım. "Eski sarışın haline dön Gülşen!" demiştim. Yanılmışım. Televizyonda ve gazetelerde çok sert duruyor.

Gerçeği öyle değil. Çok tatlı ve çok şeker bir kadın. Bir de gerçekten seksi. Proje olarak değil, yapmacık değil, doğasından geldiği gibi seksi. Naturasında var. Hızlı düşünüyor, kafası açık ve samimi...

Annenizle babanızın ilişkisini nasıl hatırlıyorsunuz?

- Aşk üzerine kurulu bir ilişki. Birbirinden hiç ayrılmayan ve ayrılmayacaklarını hissettiren bir çift. Hálá öyleler. 40 senedir...

Peki bu aşkın şiddetti, dozajı ne?/images/100/0x0/55ea8de8f018fbb8f887928b

- Kesinlikle aralarında bir ruh akışı var. Bir elektrik. Elin değse çarpılırsın. Bir de birbirlerine duydukları o sonsuz güvenden hep etkilenmişimdir. İçimden hep "Günün birinde ben de böyle bir adam bulabilecek miyim?" demişimdir. Annem mesela bir keresinde, "Biliyor musun, baban beni 40 yıl boyunca hiç aldatmadı!" dedi. Bir kadının ağzından çok zor çıkabilecek bir cümle bu. Ama tabii böyle bir aşka şahit olarak büyümenin olumsuz tarafları da var...

Ne gibi?

- Büyük beklentilerin oluyor. Çocukken neyi görürsen, neyi yaşarsan, gerçek hayata geçtiğinde de aynı şeyleri istiyorsun. Sonra da benim gibi attan düşmüşe dönüyorsun.

Sizin aşkı kendinize özgü yaşama biçiminiz var mı?

- Oooooooo. Ben her şeyi unutuyorum. Arkadaşlarımı, ailemi, işimi, hatta kendimi. Sadece aşık olduğum insana kilitleniyorum. Kimyam değişiyor, her şeyi onun üzerine kurguluyorum. Yeryüzünde o insandan daha önemli hiçbir şey olmuyor. Bunun doğru bir şey olmadığını biliyorum. Böyle aşık olan insanlar da artık yok, kimse benim kadar salakça ve dibine kadar yaşamıyor aşkı. Haliyle kimsenin de benim kadar canı acımıyor. Ama "Zarar görür müyüm, görmez miyim?" diye bir sorgulamaya girdiğin zaman da, o yaşadığın şey, aşk olmuyor. İşin içine hesap giriyor, mantık giriyor. Ben mantıklı bir şeyin aşk olabileceğine inanmam. Doğrusu budur demiyorum, sadece ben böyle yaşıyorum diyorum.

İlk aşk?

- 20 yaşındaydım, ilk aşkımla evlendim...

Hangi akla hizmet...

- Ne aklı? Akıl, mantık arama. Söylüyorum aklımı yitiriyorum aşık olunca. O kadar genç yaşta evlenmenin makul bir sebebi yok. Olamaz da. Çok feci aşık olmuştum. Seviştiğim ilk erkekti. İlk albümüm çıkmış ve epey ses getirmişti. Modaya uyduk, Etiler’de bir kulüple anlaştık, o yıllarda öyle yapılıyordu, işte o kulübün sahibiydi. 3.5 yıl sürdü. Çok yoğun yaşadım. Kördüm, kör. Meğer o başka biriymiş de, ben görmek istediğim insanı görüyormuşum.

Erkeklerle ilişkinizi hep böyle mi yaşıyorsunuz?

- Evet, sonsuz kredi ile başlıyorum, yavaaaş yavaaaş azalıyor. Sorunlar yaşanırken, karşı tarafa yansıtmıyorum, hep kendi içimde halletmeye çalışıyorum, sürekli kendimi sorguluyorum, ama bir an geliyor, gerçekleri görmeye başlıyorum. Ve birden benden hiç beklenmeyecek şekilde arkamı dönüyorum ve "Hadi bana eyvallah!" diyorum.

Her kadının hayatında, diğer kadınlarından çok da farklı olmadığını hissettiren bir erkek vardır. Sizin hayatınızda o kimdi?

- Erol. Önce kendimi prenses gibi hissettirip, sonra da bir anda o rüyadan uyanmama sebep olan kişi. Evliliğimde yaşadıklarım, her ilişkide olabilecek problemlerdi ama Erol Köse ile yaşadıklarım Anthony Perkins’li korku filmleri gibiydi. Ben dahil hiç kimsenin anlam veremediği, neyin, neden, hangi amaçla yapıldığının anlaşılamadığı tuhaf bir gerilim filmi gibi...

Ama bir hoşluk yaşamış olmalısınız ki bu adamla birlikte olmuşsunuz...

- Yaşamaz olur muyum? Hem de tutkulu, şehvetli bir şey yaşadım. Başta, iş ilişkisiydi. Ne yazık ki spor kulübünde tanışamıyorum erkeklerle ya da sinema kuyruğunda, tabii ki iş ortamında tanışıyorum. Prodüktörümdü. Evli olduğunu bildiğim için bana olan ilgisine kayıtsız kaldım. Sonra boşandığını söyledi, hatta belge melge gösterdi. İnsan bunun sahte olabileceğini aklına getirir mi? Sonradan gerçekten boşanmış ama benimle bir alakası yok, haberim de yok. Bana o kadar aşıktı ki ya da öyle görünüyordu, etkilenmemen imkansızdı. Ben nasıl her anımı aşık olduğum insan üzerine kurguluyorsam, Erol da bana aynı şeyi yaşattı...

Pardon ama bu öykü ne zaman korku filmi oluyor? Erol Köse ne zaman Anthony Perkins’e dönüşüyor?

- Meğer bütün ilişki süresince öyleymiş de, benim haberim yokmuş. Nedenini sorma, bilmiyorum. Bilmeyi ister miyim, onu da bilmiyorum.

İyi ama pek çok insan ilişki yaşıyor, ayrılıyor, sonra de kendi yoluna gidiyor. Sizin ilişkinizde neden böyle oldu? Neden size "musallat oldu?"

- Bilemiyorum. Belki o daha önce hiç bu kadar sevilmemiştir...

İyi de karısına döndü, neden takıntı hálá devam ediyor...

- Gerçekten bilemiyorum.

İntikam mı bu?

- Öyle gibi gözüküyor. Müthiş bir öfkesi var bana karşı.

Sebep, ondan ayrılıp Reha Muhtar’la beraber olmanız olabilir mi: "Beni bu kadar seven kadın, nasıl olur da başkasına gider..."

- Yoo, ben bir yere gitmedim, giden kendisi. Reha ile birlikte olduğum dönemde yalnız bir insandım. O, zaten tercihini yapmıştı.

Size en en çok koyan şey ne oldu?

- Yaşadıklarımızın arkasında durmaması. Ben her türlü rezilliğe rağmen, "Ben bu adamla bir zamanlar tutkulu bir aşk yaşadım" diyorum, diyebiliyorum, sahip çıkıyorum, çünkü gerçek bu. O ise her hareketiyle, her sözüyle yaşadıklarımızı yok saydı, sayıyor. Bundan daha onursuz bir şey hayal bile edemiyorum. Üstelik çok incitici. Zaten aylarca başka bir kadının başına gelmiş bir felaket gibi izledim olayları, hep belli bir mesafe koyarak. Ama bir gün evde yalnızken, hıçkırarak ağlamaya başladım. "Bütün bunları hak edecek ne yaptım ben?" diye.

Ayrıldıktan sonraki doğum gününüzde size hediye olsun diye sizin şarkılarınızdan CD yapıyor ve basına dağıtıyor... Bu ne anlama geliyor?

- Aklınca dalga geçiyor, "Bu da doğum günü hediyen olsun!" diyor. Bir de bence doğum günümü unutmadığını da vurgulamış oluyor. Gerçi iyi bir prodüktördür, ama o CD onun prodüktörlüğüne yakışmayacak türden müzikalitesi düşük bir albümdü. Benim sesimden demo kayıtlar. Üç yıl önce okumuşum ama "Yok hayır, bunlar iyi değil, albüme almak istemiyorum" demişim. Onları almış, albüm yapmış. Benim iznim olmadan, yazdığım 5 tane sözün ve bestenin altına da başka insanın adını yazmış, dava açtım tabii.

Bu adam, sizden vazgeçmek istemiyor olabilir mi?

- Öyle de yorumlayanlar var. "Kızım, bu adama hálá sana aşık!" diyenler. Ama ben diyorum ki, kimse bana bir daha böyle aşık olmasın. Çünkü katlanılacak türden bir şey değil.

Bu filmin adı "Güllerin Savaşı" mı, "Öldüren Cazibe" mi?

- Öldüremeyen Cazibe. Ama öldürmeyi deniyor. Sürekli.

Aşkın nefrete dönüşme hali mi?

- A evet kesinlikle.

Bu cümleden olmak üzere, nefretin tekrar aşka dönme ihtimali var mı?

- Allah yazdıysa bozsun!

Tutkulu bir aşk öyküsü mü, alengirli bir iş öyküsü mü?

- Benim açımdan tutkulu bir aşk öyküsü... İdi. Onun ne hissettiğini bilemem.

Sizin başarınızın altındaki paraf, bugüne kadar Erol Köse miydi? O sarışın seksi kadın, boksör eldivenli fotoğraflar, iç gıcıklayıcı klipler...

- Mutlaka payı vardır. Ama kimse bir "hiç"i var edemez. Var olan bir şeyi, ancak parlatabilirsiniz. O da bunu yaptı. Ama ışığı yoksa, sesi yoksa, yaratıcılığı yoksa, üretken değilse, bu insana hiçbir şey yapamazsınız. Ben, o dönem için doğru insanla çalıştım. İş anlamıyla, önemli projelere imza attık. Başarılı olduk ama bu başarı iki tarafın da başarısı. O beni ne kadar var ettiyse, ben de onu o kadar var ettim.

Sizi yarattığını düşünüyor olabilir mi: "Onu ben yarattım, başkasına yedirmem..!"

- Kesinlikle. Belki de her şeyin dibinde yatan duygu budur.

Bu "musallat olma" halinin sebebi de bu olabilir mi?

- Olabilir...

Genelde musallat olan, yapışan, kadınlardır. Tersiyle karşılaşınca, bir kadın nasıl bir ders çıkarıyor: "Çok kötü bir şeymiş, hayatta kimseye musallat olmam!" mı diyorsunuz...

- Hayır öyle demiyorum. Ben zaten kişilik itibariyle, annem babam dahil kimseye yük olmayı sevmeyen bir tipim. Kimseye de musallat filan olmam. "Her şey bir derstir" filan diyorlar ya, evet, ben bu yaşadıklarımdan bir ders aldım. Ama ne yazık ki, bu dersin bana faydası olacağına inanmıyorum. Böyle bir tecrübeyi kimin üzerinde pratik edebilirim ki? Erol kadar felaket bir adam olamaz. Dolayısıyla, edindiğim kötü tecrübeyle kaldım ben.

Bir önceki ilişkinizde eksik olanı bir şeyi, sonrakinde mi bulmaya çalışıyorsunuz?

- Galiba.

Bir sonraki ilişkinizde, Reha Muhtar’da bulduğunuz neydi?

- Ağlanacak bir omuzdu, sığınılacak bir limandı, destekti, yalan söylemeyen bir insanla karşılaşmak benim için bir lükstü, jantiydi, onunla vakit geçirmek eğlenceliydi. Reha ile tutkulu bir şeyden ziyade, farklı bir şey yaşadım. Zaten o süreçte böyle bir şey mümkün değildi. O zaman çok yaralıydım. Bir şeyi bıçak gibi kesip, başka bir insanla tutkulu bir şey yaşamak mümkün olmuyor. Yıpranmış ve kırık dökük bir aşk hikayesinden sonra sadece huzur arayabilir insan.

Neden hiç boşluk yok ilişkileriniz arasında?

- Sanırım ben kendi kendime kalmak yerine, kaldığım yerden bir başkasıyla devam etmeyi tercih ediyorum. Öbür türlüsü daha zor benim için.

Şu anda hálá sizinle uğraşan bir adamdan kurtulmaya çalışırken, öteki taraftan yeni bir aşk yaşıyorsunuz. Zor olmuyor mu?

- Yok, çünkü çoktan geride bıraktım Erol’u. Zaten karşılıklı dava açmakla meşgulüz. Şimdiki sevgilim, bu işlerin dışında biri, tamamen farklı bir dünyadan...

Çok güzel bir eviniz olmalı, evinizin mimarıyla birlikte olduğunuza göre...

- Evet çok güzel. Bebek’te. Ama bir türlü bitemiyor. Çünkü mimar sevgili, bir şey yapıyor, sonra, "Yok bunun daha iyisi var" diyor, yıkıp değiştiriyor. Devamlı bir değişiklik söz konusu. Ev de haliyle bir türlü bitemiyor.

Şimdi ki Gülşen nasıl bir Gülşen?

- Ben artık sadeleşmek istiyorum. Göze batan değil, göze çarpan kadın olmak istiyorum...

Seksi ve dişi şarkıcı imajının size zarar verdiğine mi inanıyorsunuz?

- Hayır, tam öyle değil. Seksilik benim doğamda var. Bakışımda, duruşumda. Doğamda olmayan zorlama bir seksapelden söz etseydik, bunun bir zararı olabilirdi. Sadece eskiden bunun altını daha çok çiziyordum, şimdi bunu tercih etmiyorum. Bağıran seksten hoşlanmıyorum. Çünkü yaptığım işin önüne geçiyor. Benim aynı zamanda söz yazarı ve besteci olduğumu bilmeyen on binlerce insan var. Ben müzik eğitimi de aldım, konservatuVar mezunuyum. İyi şarkı söyleyebilmek için var gücümle hálá çalışıyorum. Ama altı fosforlu kalemle çizilmiş bir seksapel, bunların önüne geçiyor.

GÜLŞEN’DEN ÇAĞRI

Kendime ait bir stüdyo kuruyorum. Yetenekli olduğunu düşünen ama şu ana kadar kimseyle çalışma fırsatı bulamamış genç insanlarla çalışmak istiyorum. Böyle bir hayalim var. Yeni, genç kan insanlar. Yetenekli müzisyenlere kapım açık. Gulsenonline.net’ten bana ulaşabilirler.
Yazarın Tüm Yazıları