Başbakan Erdoğan’a Kaz Dağları mektubu

SAYIN Başbakan...

Bilmiyorum, "Milli Görüş gömleği" üzerinizdeyken, Erbakan Hoca’yı Altınoluk’taki meşhur yazlığında ziyaret etmek durumunda kalmış mıydınız?

Eğer kaldıysanız, Kaz Dağları’nı mutlaka görmüşsünüzdür...

Hoca’nın kıyıdaki yazlığının yaslandığı dağlardır Kaz Dağları...

Ve bu dağlar, şimdi hoyrat eller tarafından delik deşik ediliyor...

"Altın çıkarmak" gibi fazlasıyla dünyevi bir hırs, güzelim Kaz Dağları’ndaki kutlu zeytin ağaçlarının bin yıllık macerasını öldürüyor.

Bilmem bu durum sizi ilgilendiriyor mu?

Bilmem bu durum içinizi titretiyor mu?

* * *

Tamam... Bu dağın, "Hasan Boğuldu" gibi fazlasıyla "seküler" ve "töre karşıtı" bir aşk hikáyesine ev sahipliği yapmışlığı vardır...

Tamam... Tanrıların yarıştığı "mitolojik bir güzellik yarışması" bu dağda gerçekleşmiştir.

Tamam... Alevi Türkmenler bu dağları kutsal kabul etmişlerdir.

Yani Sayın Başbakan, bu dağlar sizin kültürel coğrafyanız açısından belki hiçbir anlam ifade etmiyordur... Bunu anlarım.

Ama hal böyle diye...

Bu güzelim dağı, "altın arama" gerekçesiyle delik deşik etmek, kutsal zeytin ağaçlarını hırpalamak, Allah’ın bahşettiği harika oksijeni zehirlemek, bin pınarı siyanürlemek, Allah’tan reva mıdır?

* * *

Sayın Başbakan...

Bilmem, hatırlar mısınız?

İmam-hatip mektebinde bizlere "Yeryüzünün insanoğluna emanet kılındığı" öğretilmişti.

Dağların, ağaçların, toprağın, yani topyekûn çevrenin, insanoğlunun gemlenemez hırsına kurban edilmemesi gerektiği vurgulanmıştı.

Hem de kuvvetle vurgulanmıştı.

Ne yani? Şimdi emanete hıyanet zamanı mıdır?

Allah’ın üzerine yemin ettiği kutsal zeytini, siyanürle zehirletmek, sizin gibi bir "imam hatipli başbakan"a yakışır mı?

Kanadalı firmalara ruhsat verip, yüce Kaz Dağları’nı tam 6 yüz yerinden sondajlatmak vicdanınızı hiç mi sızlatmaz?

* * *

Sayın Başbakan...

Belki saydığım gerekçelerin hiçbiri sizi tatmin etmemiştir.

O zaman size bir sır daha vereyim:

Çok sevdiğiniz Fatih Sultan Mehmet, çok sevdiğiniz İstanbul’u almak için gemileri Haliç’e indirmişti ya...

İşte o gemilerin kerestesi Kaz Dağları’ndan gelmişti.

Hiçbir gerekçe fayda etmezse, bari bunun hatırına şu işe bir el atın...

Çağırın ormanı ve çevreyi emanet ettiğiniz Veysel Eroğlu Hoca’yı ve Hoca’ya "Durdur bu günahı!" deyin...

Hadi Sayın Başbakan... Kadir Gecesi’nde bir sevap kazanın...

İKİ YENİ ANI KİTABI

SÜLEYMAN ATEŞ’İN ANILARI Din álimleri arasında anı yazmak pek ádetten değildir. Süleyman Ateş Hoca, anılarını yazarak, bu alanda bir öncülük yapmış. Hem de "özelini" pervasızca açarak. Bir din áliminin yaşadığı zorlukları, dini konularda yaptığı farklı yorumların başına açtığı dertleri, eşiyle ilişkilerini, çocuklarını yetiştirirken çektiği zorlukları, Amerika’yı mesken edinen oğlu için döktüğü gözyaşlarını, eşini kaybedince yazdığı şiiri... Bütün bunları merak ediyorsanız eski Diyanet İşleri Başkanlarından Prof. Dr. Süleyman Ateş’in, su gibi okunan iki ciltlik anı kitabını sakın kaçırmayın derim... (Bir Ömür Böyle Geçti / Prof. Dr. Süleyman Ateş / Yeni Ufuklar Neşriyat)

ONUR KUMBARACIBAŞI’NIN ANILARI Bazıları çok sıkılır ama ben sosyal demokrat kanattaki parti içi çekişme hikáyelerine bayılırım... Bu açıdan Onur Kumbaracıbaşı’nın Erdal İnönü’lü anıları, benim için bulunmaz bir nimet... Kumbaracıbaşı kitabında hem Erdal İnönü’nün Türk siyasetine getirdiği farklılıkları, hem de sosyal demokrat kanatta herkesin çok sıkıcı bulduğu ama benim bayıldığım o bitmek tükenmek bilmeyen çekişmeleri kaleme almış... Hem de çok açık sözlü bir şekilde... Kitabı okuduğumda hem "Erdal İnönü farkı"nı kavradım, hem de sosyal demokrat denilen kesimin mahrem sorunlarını... Hararetle tavsiye ederim. (İnönü’lü Günler / Onur Kumbaracıbaşı / Detay Yayıncılık)
Yazarın Tüm Yazıları