IMF ile seçeneklerimiz

DÜNYANIN belli başlı ekonomileri hakkındaki belirsizlikler en yüksek düzeye geldi.

Böyle ortamlarda, bizim gibi gelişmekte olan ekonomiler ters rüzgarlara karşı zayıf konumdadırlar. Bir şekilde, kendilerini koruyacak mekanizmalar geliştirmelidirler. Elbette, ülke ekonomileri için en sağlam koruma, ekonomik istikrarı ön plana çıkaran "sağlam ve doğru makro ekonomik politikalar"ın uygulanmasıdır. Aslında, bu da yetmez. Doğru makro ekonomik politikalar uygulandığına ve politikaların kalıcı olduğuna uluslararası piyasalar ikna edilmeli, inandırılmalıdır.

Bizim gibi ülkeler için bu konu çok daha önemli. Çünkü, Türkiye her yıl 30-40 milyar dolar taze dış kaynak bulmak zorunda olan bir ülke konumunda. Dolayısıyla, uluslararası piyasa koşulları olumsuza döndüğünde, en fazla yara alacak ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Türkiye, bulunduğu konumda doğru işler yaptığına ve yapacağına dış dünyayı ikna etmek zorundadır.

IMF bugünkü şartlarda dış dünyayı ikna etmek için kullanılabilecek en iyi ve en kolay mekanizmadır. Bu mekanizmayı kullanabilmemiz gerekir. Uygulamadaki politikaları IMF’nin yakın denetim ve gözetimine açmak mutlaka IMF’den borçlanmak anlamına gelmez. Farklı mekanizmalar kurulabilir. Mekanizmaların farklı olması gözetim ve denetimin mutlaka farklı olmasını gerektirmez.

MEKANİZMALAR

Türkiye IMF ile yeni bir stand-by düzenlemesine gidebilir
. Üç yıl için Türkiye’nin IMF’den belli bir borçlanma yapabilmesi kolaylığı getirilebilir. Ama, Türkiye bu kredi limitini kullanmak zorunda değildir. Dönemsel gözden geçirmeler yapılır. Türkiye ihtiyacı olmadıkça parayı çekmez. Bu düzenlemede para değil, önemli olan gözden geçirmeler sonucunda Türkiye’nin doğru politikalar izlediği ve izleyeceğinin tescilidir.

1970’lerin başında İngiltere IMF ile bir stand-by düzenlemesine girmişti. Çeşitli performans kriterlerinin tutulacağına yönelik sözler vermişti. Ama, IMF’den hiçbir kaynak kullanmamıştı. O dönemde, İngiltere için de uluslararası piyasaların güvenini devam ettirmek önemliydi.

Türkiye’nin seçeceği bir başka yol "acil rezerv kolaylığı" (contingency reserve facility) diyebileceğimiz IMF ile bir mekanizmanın kurulmasıdır. Bu mekanizma içinde, Türkiye’nin uygulayacağı ekonomi politikaları yine gözetim ve denetime tabi olacaktır. Döviz rezervlerinin düzeyi kriterlerden biri olacaktır.

Uluslararası piyasa şartları değiştiğinde, Türkiye dış finansman bulmakta zorlandığında, IMF’nin söz verdiği kredi limiti devreye girecektir. Bu şekilde, döviz rezervlerimizin aniden erimesi olasılığının önüne geçilmiş olacaktır. Yani, düşersek, yumuşak bir yastığın üzerine düşmenin yolunu bulmuş oluruz. Galiba, IMF’nin de önerisiyle, Türkiye’nin önündeki en gerçekçi seçenek budur.

Bir başka yaklaşım, 1990’lı yılların sonunda denendiği gibi, "yakın izleme anlaşması" olabilir. Ama, bu yaklaşım diğerlerine göre zayıf kalır. Arzulanan faydaları ne finansman açısından ne de dış dünyayı ikna etme açısından sağlayabilir.

İHTİYACIMIZ

Küresel ekonomilerde son dönemde yaşanan belirsizlikler hem derin hem de uzun süreli olacağa benzemektedir
. Dolayısıyla, bu dönemde Türkiye IMF’den kurtulmaya çalışacak yerde, IMF’yi bir şekilde yanına almanın yollarını tartışmalıdır.

IMF’yi yanımıza almak Türkiye ekonomisinin zayıflığına bir işaret değil, aksine, son yıllarda yaşanan göreli istikrarın devamına siyasi otoritenin kararlı olduğunun bir göstergesi olacaktır. Bu dönemde Türkiye ekonomisinin ihtiyacı da budur.
Yazarın Tüm Yazıları