İktidar-basın ilişkisi

BABAMIN teybe aldığımız anılarını genç bir arkadaş deşifre etti. Müsveddeleri okurken karşıma "takukat" diye bir kelime çıktı. Cümlenin devamından babamın 1960 yılında Demokrat Parti tarafından muhalefeti susturmak için kurdurtulan Meclis Tahkikat Komisyonu’ndan bahsettiğini anladım.

Demokrasi tarihimizin en fazla ders alınacak olaylarından biri olduğu halde okumuş yazmış da olsalar genç kuşakların Meclis Tahkikat Komisyonu hadisesinden haberleri yok ki "tahkikat" kelimesi "takukat" diye deşifre ediliyor. Genç gazetecilerin ve siyasetçilerin bilmesi gereken bir olay olduğu için bugün birlikte hafıza tazelemeyi öneriyorum. Ayrıca güncel "biat basını" tartışmaları da beni bu yazıyı yazmaya yönlendirdi.

1960 yılında DP iktidarına karşı muhalefet yükselişe geçince Başbakan Menderes kendine göre çareyi yargı ve icra yetkisini kendinde toplayan, Meclis bünyesinde sadece DP milletvekillerinden oluşan, muhalefetin temsil edilmediği, "bir kısım basının etkinliklerini incelemekle görevli" bir soruşturma komisyonu kurdurtmakta bulur. Siyasi tarihimizdeki adıyla Meclis Tahkikat Komisyonu budur. Bu komisyon ayrıca sivil ve askeri yargıçların yetkilerini elinde tutacaktır. Komisyonun elinde hákim imzalı boş tevkif müzekkereleri (tutuklama emri) vardır.

Meclis Tahkikat Komisyonu bütün siyasi etkinlikleri yasaklar. Meclis görüşmelerinin yayını yasaktır. "Tahkikatın selametle cereyanını temin" gerekçesiyle gazeteler olan bitenle ilgili tek satır yazamazlar, yazan toplatılır, gazeteciler tutuklanır. CHP kongreleri durdurulur.

Ülkede yükselen muhalefeti denetleyemeyen iktidar, tek parti dönemine geri dönüşün hazırlıklarını yapmaktadır. İşte böyle bir ortamda 27 Mayıs 1960 darbesi kapımızı çalar.

* * *

Darbe kapıyı çalmadan önce Başbakan Menderes, Meclis’te bir konuşma yapar. CHP Lideri İsmet İnönü’ye hitaben, "Paşa Paşa" diye seslenir: "Sen değil misin bu memlekette Takrir-i Sükûn Kanunu’nu çıkartan..." DP sıralarından alkışlar yükselir, Meclis’te kıyamet kopar. Menderes devam eder: "Sen değil misin İstiklal Mahkemelerini kurdurtan?.." Tekrar alkışlar yükselir.

Hatırlatma için, 1925 yılında doğuda İngilizlerin Musul nedeniyle kışkırttıkları Şeyh Sait İsyanı çıkmış, hem bölücü hem de dini motifleri taşıyan bu başkaldırı Takrir-i Sükûn Yasası ile bastırılmış, sorumluları İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmıştır.

İsmet Paşa sessizce kürsüye çıkar ve şu cevabı verir: "Adnan Bey çok doğru söylüyor. Evet, benim o yasayı çıkartan. Evet benim İstiklal Mahkemelerini kurdurtan. Ama ben oradan buraya geldim. Sen ise buradan oraya gidiyorsun."

İnönü, 1946, 1950, 1954 ve 57 seçimlerini yapmış olan, tek parti rejimini geride bırakmış bir Türkiye’de olunduğunu hatırlatmakta, geriye dönüşe karşı uyarıda bulunmaktadır.

Biz de bugün geçmişten örnekler vererek sonuçlar yaratma hevesinden vazgeçelim. Söz gelimi Latife Hanım’ın 1924 yılındaki başörtüsünü bir yana bırakıp sonrasına bakalım. İslami kesim basınına karşı yapılan ayrımcılık, bugün laik basına uygulanarak intikam alınmasın. Geçmişten sadece ders alalım. Gözümüz ileride olsun, geride değil.
Yazarın Tüm Yazıları