“2’inci Cumhuriyet’in 1’inci Cumhurbaşkanı"

Ertuğrul Özkök, yazı işleri toplantısında Hürriyet’in manşetine bu başlığı koyma şakası yaptığını yazdı. Aslında son derece doğru bir saptamada bulunmuş. “Sakın ciddiye almayın, şakadır bu…” diyor, ancak bir yandan da gerçeğe parmak basıyor.

Ertuğrul Özkök’ünÇarşamba günkü yazısında son derece önemli bir saptama vardı. Her ne kadar işi şakaya vurmuş ve “daha önce böyle bir şey yazdım başım derde girdi” demişse dahi kemanın en ince teline basmış.

 

Özkök’ün saptamasının ne derece doğru olduğunu bugünden bilemeyiz.

 

22 Temmuz seçimleriyle 2’inci Cumhuriyet’in (Not: Benim anladığım 2’inci Cumhuriyet, herkesin konuştuğu değil, toplumun daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları ve daha fazla özgürlüğe sahip olması anlamına geliyor) başlayıp başlamayacağına şu aşamada karar veremeyiz. Bir çok gelişme, bu yöndeki işaretlerle dolu ise dahi, henüz gidilecek uzun bir yol var.

 

Gerçek olan bir şey var ise, bizim kuşağın Cumhuriyet’i anlayış şekli, laikliği niteleme biçimi artık değişim sürecinde. Bu değişim, hemen her alanda görülüyor. Günlük yaşamımızdan tutun, kendimize, dinimize ve dünyamıza bakışımız çok değişti.

 

Eskiden devlete tapınılırdı.

 

Kur’an’a önem verilmez, devlet ön planda tutulurdu. Devlete hizmet edilirdi.

 

Din konusu adeta bir tabu idi. Dini değerlere daha çok önem verenler farklı görülürdü. Giysileri, takkeleri ve sakallarıyla başka bir Türkiye’nin insanları olarak algılanırlardı.

 

Siyasette tabular vardı.

 

Askerimizin de bambaşka bir yeri vardı.

 

Bugün, bütün bu alıştıklarımız değişiyor.

 

İşte bu açıdan “2’inci Cumhuriyet” diye adlandırılan döneme girildiğinin tüm işaretleri ortada.

 

Ertuğrul Özkök’ün saptaması da işte bu açıdan çok kayda değer.

 

2’inci Cumhuriyet’in ne olduğu hakkında çok şey söylenebilir. Ancak en önemlisi, yeni bir düşünüş şekli, yeni bir dünya görüşü ve Cumhuriyet’e yaklaşımıdır.

 

Bu bağlamda, Abdullah Gül de yeni dönemim ilk Cumhurbaşkanı denilebilir.

 

Belki şaka, belki ciddi yazdı. Ancak Özkök son derece önemli bir nasıra basmış oldu.

 

BIRAKIN UYGULAMAYI GÖRELİM, SONRA KARAR VERELİM

  

Salı günü TBMM çok farklıydı.

 

Sanki, aniden bir şeyler oluverecekmiş de, süreci tamamlanamayacakmış gibi bir hava vardı.

 

15:00’te Genel Kurul toplandığında, insanlar biraz daha rahatlamışlardı.

 

Her ne kadar DTP, Gül’e oy vermeyeceğini açıklayınca biraz burukluk yaşandıysa dahi, genel kanı “iyi ki desteklemediler. Yanlış anlaşılırdı” şeklindeydi.

 

Bütün gözler tribünlerdeydi.

 

Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları’nın gelip gelmeyecekleri merak ediliyordu. Bir ara gelecekleri söylentisi çıktı.Ancak 15:00’te TSK’ya ayrılan yerler boş kalınca anlaşıldı.

 

YÖK için ayrılan yerlerin boş kalması da dikkatleri çekti.

 

Hayat böyledir, oylamaya geçilince dikkatler başka yöne döndü. Gelmeyenler unutuldu. Gerilim dağıldı.

 

CHP salonda yoktu, ancak seçimin meşruiyetini sorgulamayacaklarını açıkladıkları için büyük sorun olmadı.

 

Sonrası, tam bir karmaşa içinde geçti.

 

Sezer’in gözyaşları içinde ayrılışı ve Gül’ü tebrik etmek isteyenlerin doldurduğu Köşk’ün havası bambaşkaydı.

 

GÜL’ÜN KONUŞMASI İYİ HAZIRLANMIŞTI

 

Abdullah Gül’ün konuşması çok iyi hazırlanmıştı.

 

Belki inanamayabiliriz…

 

Belki kuşkuyla karşılayabiliriz…

 

Ancak, Gül’ün yaptığı konuşmayı gerçekten uygulayıp uygulamayacağını görmemiz gerekiyor.

 

Herkesin Cumhurbaşkanı olacağını açıkladı.

 

Askerler gelmedi, ancak Gül TSK’ya son derece önemli çiçekler attı. Övgü ile söz etti. TSK’yı baş tacı edeceğinin altını çizdi.

 

Konuşmanın her satırı bir başka güvence veriyordu.

 

Tekrar ediyorum.

 

Gül’ün bu sözlerini göz boyama olarak niteleyebiliriz… Tümüyle takiyye olarak görebiliriz… Ancak, bundan sonrasını izlemek ve verdiği sözleri tutup tutmayacağına bakmamız gerekecek.

 

Türk toplumu bugün kavga istemiyor.

 

AK Parti’ye oy vermiş olanlar dahi, gelişmeleri görmeyi arzuluyor.

 

Hiç unutmayalım ki, Türk toplumunun en büyük özelliği, bugün oy yağdırdığı ve omuzlarına aldığı liderleri yarın terk etmesidir.

 

MHP’yi büyüten, ardından Meclis dışına iten bu toplumdur.

 

CHP’yi hem iktidara taşıyan, hem de baraja takılmasına neden olan yine bu toplumdur.

 

AKP bugün aldığı oyları yarın tümüyle kaybedebilir. Yeter ki, verdiği sözleri tutmasın.

 

Bırakalım ve görelim… Bakalım AKP önümüzdeki dönemde karşımıza nasıl bir parti olarak çıkacak?

 

Bırakalım ve görelim... Abdullah Gül, Salı günü hepimizin gözlerine bakarak verdiği sözleri ne oranda tutacak?

 

Ön yargılarımızı, bir süre için dahi olsa askıya alamaz mıyız?

 

Gelin bir deneyelim.

 

Beklediğimizi bulamazsak, hepsini cezalandırmak bizim elimizde.

 

KÖŞK, HEPİMİZİN KALESİ OLMALI...

 

Önümüzde açılan döneme “felaket habercisi” gibi bakan, Türkiye’yi tümüyle kendi malı, Çankaya’yı da kendi kalesi gibi görenle katılmıyorum.

 

Bu ülkenin hepimize ait olduğunu, Çankaya’nın da hepimizin Köşk’ü, hepimizin kalesi olduğuna inanıyorum.

 

Eğer AK Parti, bu ülkede yüzde 47 oy alarak seçimleri kazandıysa, TBMM’deki çoğunluğuna dayanarak Cumhurbaşkanlığı’na kendi adayını seçebildiyse, buna saygı duymak zorundayız.

 

Çankaya babamızın malıymış gibi karalar bağlamanın, adeta halkın ihanetine uğramış gibi tutum almanın yararına inanmıyorum.

 

Son moda, halkı küçümsemek. AKP’ye oy verenleri “cahil” , “bidon kafalı” olmakla suçlamak. Ardından da, Çankaya kalesi kaybedildi diye ağıt yakmak.

 

Ben farklı yaklaşıyorum.

 

Yaşanan olaylar milli iradenin bir sonucu, halkın isteği, demokrasinin gereği olarak görüyorum.

 

AKP’nin iktidarda, Abdullah Gül’ün de Çankaya’daki performansına bakmamız gerekiyor.

 

Ancak, laik- demokratik rejimin değiştirilmek istendiği, ülke dinci kadrolara teslim edildiği taktirde ayaklanmamız ve haklarımızı korumamız gerekiyor.

 

Belki farkında değiliz veya değilmişiz gibi davranıyoruz. Laik kesim çok güçlü. Ama, halkı böylesine öteler, böylesine küçümsersek sonunda kaybeden bizler oluruz.

 

Gelin gerçekçi olalım.

 

Gerçekçi davranalım.

 

Şekiller ve sembollerle uğraşmak yerine, olayları, gelişmeleri yakından izleyelim. Tepkimizi, baskımızı ve gücümüzü haklı olduğumuz konularda gösterelim.

 

Halka sırtımızı dönmeyelim.

Haberin Devamı

Yazarın Tüm Yazıları