Abdullah Gül, Hürriyet’e kızmış!

CUMHURBAŞKANI adayı Abdullah Gül, "Köşk’e dokunulmazlık zırhıyla çıkıyor" iddiasını yanıtladı: "Benim zırha ihtiyacım yok. Gerekirse duruşmaya giderim."

Abdullah Gül bu açıklamayı Milliyet’ten Fikret Bila’ya, Sabah’tan Ergun Babahan’a yapmış.

Hatırlayacaksınız, AKP’nin uzmanlara hazırlattığı "sivil anayasa taslağında", cumhurbaşkanlarına görevleri süresince dokunulmazlık sağlayacak düzenleme yapıldığına ilişkin haber Hürriyet’te yayımlanmıştı.

Açıklamayı haberin yayımlandığı gazeteye değil de iki değişik gazeteye yapmış olmasından şu sonucu çıkarıyorum: Abdullah Gül, Hürriyet’e kızmış!

Ama bu kızgınlığın Hürriyet’e yönelmiş olmasını anlamak da o kadar kolay değil.

Çünkü "sivil anayasa taslağını" hazırlatan ve bu taslağa kayıp trilyon davasından dokunulmazlığı nedeniyle yargılanmayan Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanlığı süresince koruyacak maddeyi ekleyen de Hürriyet değil!

Hürriyet, taslakta herkesin gözünden kaçan bir unsuru yakalayıp büyütmüş. Bu yapılana sadece "iyi gazetecilik" denir, sinirlenmek, yanıtını başka gazetelerden vermek gerekmez.

Abdullah Gül, madem kendine bu kadar güveniyor, sinirlenmek yerine AKP’nin başındaki "kardeşine" şunu söyleyebilirdi: Taslaktan bu maddeyi çıkartın lütfen, yanlış anlaşılacak, benim Türk yargıçlarının karşısına çıkmaktan gocunmam için bir neden yok!

Üç-beş sapık rahat etsin diye mi?

TESETTÜRLÜ yazar Nihal Bengisu Karaca, Ayşe Arman ile yaptığı ve dün Hürriyet Pazar gazetesinde yayımlanan söyleşisinde şöyle diyor: "Tesettürün amacı belli: Seksüel duygu uyandırmamak. Bir erkeğe hazırlanma içgüdüsünü terbiye etmek. Kadındaki beğenilme dürtüsünü törpülemek."

Ve sonra da ekliyor: "Ben kimseye madem açıldın, tam açıl diyor muyum? Göğüs çatalın tam görünmüyor, hepsini görmek isterim, hepsi ortada olsun. Hayır, demiyorum. O zaman kimsenin de bana neden böyle giyiniyorsun, madem tesettürlüsün çarşaf giysene deme hakkı yok."

Karaca’nın giyim tarzı elbette kişisel tercihi, kimse karışamaz.

"Türban" ve genel olarak tesettür giyimi ile ilgili itirazın iki temel nedeni var ki, Karaca’nın görmek istemediği de bu.

Birincisi kamu görevlilerinin, görevleri başındayken dini, siyasi, ideolojik simgeler kullanamayacakları ile ilgili, Avrupa demokrasilerinin de kabul ettiği bir kısıtlama. Kamu hizmetlerinden yararlananları değil, kamu hizmeti verirken herkese eşit davranmak zorunda olanları kapsıyor.

İkincisi de şu: Karaca’nın altını çizdiği gibi türbanın ve tesettür giyiminin amacı erkeklerde cinsel duygular uyandırmamak!

Sorun burada zaten: 2007 senesinin Ağustos ayında bir kadının saçını, diz kapağını, kulağını gördüğü için tahrik olacak erkeklerin durumu.

En kapalı çevrede bile böyle kaç tane erkek çıkar bilmiyorum ama böylesine de en hafifinden "sapık" demek gerektiğine inanıyorum.

Burada soru şu: Sapıkları mı hapse tıkmalıyız, yoksa etraftaki sapıklardan korumak için kadınları mı?

Herhalde bu durumda cezalandırılması gerekenler kadınlar olmamalı.

Üç-beş sapık huzur içinde yaşasın diye, kadınların toplumsal yaşama girmesini örtünme kuralına bağlayarak, kadın-erkek eşitsizliğinin en kabasını yapanları hoş görmek zorunda mıyız?

Bir hafta izin rica ediyorum

BERTRAND Russell, 1935’te yazdığı bir kitabında günlük çalışma süresinin 4 saatle sınırlandırılmasını, arta kalan zamanın da insan aklının dinç kalması için havailikle geçirilmesini önermişti.

Bu köşede sizlerle buluşalı yaklaşık iki yıl oluyor.

Ve bu süre içinde birkaç gün dışında yazılarımı aksatmadım. Ama artık "Aklımın dinç kalması için biraz havailik yapmak istiyorum".

Bu yüzden Abdullah Gül, cumhurbaşkanı seçilince atılacak topların seslerini de duyamayacağım, ama olsun.

Önümüzdeki hafta çarşamba günü görüşmek üzere, hoşça kalın.
Yazarın Tüm Yazıları