CHP kendisini eleştirmeli

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, cumhurbaşkanı seçimi için aday göstererek TBMM toplantılarına katılan MHP ve DSP’yi eleştiriyor.

Eleştirisinin bir bölümünde haklı olabilir.

MHP, cumhurbaşkanı seçimi için TBMM toplantısına katılacağını bu kadar erken açıklamamış olsaydı, bu durum Recep Tayyip Erdoğan’ı "bir uzlaşma adayı" aramaya zorlayabilirdi.

Ancak, tam tersi olup, Erdoğan Türkiye’yi ikinci bir erken genel seçime götürme yoluna da gidebilirdi. Bunu bilebilmek mümkün değil.

Ancak MHP’nin seçim için salona gireceğinin belli olmasından sonra CHP’nin izlediği yol sadece "politikasızlıkla" açıklanabilir.

CHP, ana muhalefet partisi olarak Abdullah Gül’ün karşısına öyle bir aday çıkarabilirdi ki meselelere siyasi at gözlükleriyle bakmayanların "İşte Türkiye’ye cumhurbaşkanı olacak insan" demelerini sağlayabilirdi.

Türkiye’ye cumhurbaşkanı olmak için Abdullah Gül’den daha vasıflı insanların bulunduğunu göstermek de herhalde bugünkü "boykotçuluktan" çok daha yararlı ve olumlu bir politika olurdu.

CHP lideri, başka partileri eleştirmeden önce kendi politikasının doğruluğunu bir kez daha düşünmeli.

İki kere manşetlik konuşmalar

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın "Gül’ü cumhurbaşkanı olarak tanımıyorsan vatandaşlıktan çek, git" sözleri meğerse "ya sev, ya terk et" anlamına gelmiyormuş.

Başbakanlık sözcüsünün açıklamasına göre, Başbakan’ın sözlerini neredeyse bütün Türkiye yanlış anlamış!

Demek ki Başbakan, konuşmasında "yeterince olgun olmayan bir cümle" sarf etmiş.

Bir cümlenin, bu kadar çok kişi tarafından "yanlış anlaşıldığı" iddiası bu sonuca ulaştırıyor beni.

Başbakan’ın daha önce de söylediği zaman kamuoyunda gürültü yaratan sözlerini "Amacını aştı, hayır öyle demek istemedi" gibi gerekçelerle geri aldığını biliyoruz.

Bu durumda Başbakan’ın diline biraz hákim olmasını istemek de kamuoyunun hakkı olmalı.

Başbakanlık makamına kadar yükselmiş bir kişi, bir cümleyi söylerken iki kere düşünmeli.

Böyle bir alışkanlığı yoksa da bunu bir an önce kazanmanın çarelerini araştırmalı, bulmalı.

Aksi takdirde her konuşması gazetelerde iki kez haber olacak: Birincisi kendi ağzından, ikincisi Basın Sözcüsü’nün düzeltmesiyle!

Önemli olan kafanın içi, örtünün şekli değil!

CUMHURBAŞKANI adayı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül, modacı Atıl Kutoğlu’nun reklam kokan konuşmalarından rahatsız oldu ve bir açıklama yaptı.

"Türbanım benim özelim. Doktor ile hastası arasındaki ilişki gibi. Sadece Atıl Kutoğlu ile değil, çok sayıdaki modacıyla görüşüyorum" dedi.

Bugün Hürriyet’te yer alan bir habere göre de bazı türbanlı genç kızlar da tesettür giyimi satan mağazalara "Türbanımı nasıl farklı şekillerde bağlayabilirim" diye sormaya başlamışlar.

Tesettür giyimde tanınan markalardan birinin yöneticisi gündemde olan "değişik türban modelleri" ve türbanlı kadınların yeni taleplerini bu haberde anlatıyor.

Öyle görünüyor ki "modernleşme isteği", türbanı bir siyasi simge olarak kullananları da, modayı izleyerek başörtülerini türban şeklinde bağlayanları da etkisi altına almış.

Ama yola türbanın nasıl bağlanacağından çıkmak yanlış.

Gerçek bir modernleşme için türbanın bağlama şeklini değil, bu hanımların yakın çevresindeki erkeklerin kafalarının içini değiştirmek gerekiyor.

Çünkü o kafa, kadınlar ile erkekleri eşit varlıklar olarak göremiyor. Kadının toplumsal ve ekonomik yaşamın içinde yer almasını, ancak belli örtünme kurallarına uyduğu zaman hoş görebiliyor.

O kafa değişmediği sürece de türbanın nasıl bağlandığının bir önemi kalmıyor.

Ha öyle, ha böyle bağlanmış, fark etmiyor
!
Yazarın Tüm Yazıları