Dil sürçmesi deyip geçmeyin

DAHA önce bir Başbakan’ın sözlerinin "noktalanarak" gazetelerde yayımlandığına hiç tanık olmamıştım.

İnsan yaşadıkça neler görüyor, demek ki kaderimde bu da varmış.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Uğur Dündar ile yaptığı televizyondan canlı yayımlanan söyleşisinde "çeteler, bürokrasi, asker, meclis, polis, siyasetin içine sızmış. Yargının içine s..mış" dediğini dün gazetelerde okudum. Başbakan noktalı kelimeyi sonra hemen "sızmış" diye düzeltmiş ama iş işten geçmiş bulunuyor. Bunun bir "dil sürçmesi" olduğu çok açık, nitekim gazeteler de öyle değerlendirmiş zaten.

Ama "dil sürçmesi" deyip geçmenin de mümkün olmadığını belirteyim.

Psikanalitik açıdan dil sürçmesi, bilinçdışı öğelerin, bilinç alanına çıkmasına vesile olur çünkü.

Robert W. Crapps, "Tarihsel bilinç" isimli makalesinde bakın ne diyor: "Dil sürçmesi gerçekte bir kaza değildir. O hem bilinç hem de bilinçdışı özellikler taşıyan, kişiliğin ortaya çıkmasını sağlayan bir fonksiyona sahiptir."

Sigmund Freud
, araştırmalarında dil sürçmelerine çok geniş yer verir.

Ona göre dil ile aktarılan her bilgi parçacığı içerisinde bilinç dışı öğeler bulunabilir.

Bireyin "kabullenmekte" zorluk çektiği birçok düşünce bilinçdışı mekanizmalar tarafından "örtük" bir şekilde ifade edilir. Dil sürçmeleri de bunun araçlarından biridir.

Amatör bir psikolog gibi tahliller yapmayacağım, bu işi uzmanlarına bırakmam daha doğru olur.

Benim merakımı çeken bu çirkin sözcüğün Erdoğan’ın bilinçaltına nereden girip yerleştiği konusu.

Çocukluğundan kalan bir dil alışkanlığı mı, yoksa yakın arkadaş çevresiyle konuşurken bu tür kelimeleri kullanmaya çok alışmış olması mı?

Biz çocukken bu durum "biber tedavisi" ile çözümlenirdi. Ama bu yaşta edindiği bir alışkanlıksa, tedavisinin hiç de kolay olmadığını söylemem gerek! İşe yakın arkadaş çevresini değiştirmekle başlamalı.

İsimlerini neden değiştirdiler acaba?

TÜRK Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, "tarihsel açıklamalar dizisine" devam ediyor.

Dünkü gazetelerde de "Elimde Ermeni dönmelerin listesi var" sözleriyle manşetlerdeydi.

Halaçoğlu şöyle diyor: "Benim elimde Ermeni ismi, onun Türk ismi ve hangi mahallede oturduğuna dair liste var. Ama bunu hiçbir zaman açıklamayacağım. Bu bir tehdit olarak da algılanmasın."

Bunun nasıl bir tehdit aracı olabileceğini anlamak kolay değil.

Çünkü bu topraklarda elimize kumpası alıp, kafatası ölçmeye kalkacak olanların çıkacak sonuçlardan hiç de mutlu olmayacaklarını tahmin etmek zor değil.

Benim merak ettiğim ise şu: Bu Ermeniler neden isimlerini değiştirerek, kendilerine Türk ve Müslüman süsü vermişler?

Böyle listeler de düzenlendiğine göre bunun ciddi toplumsal bir nedeni de olmalı.

Bana soracak olursa Halaçoğlu artık konuşmaya biraz ara vermeli.

Aksi takdirde Orhan Pamuk’un başına gelenler, onun başına da gelecek gibi görünüyor.

Sivil Anayasa’ya veda

AKP’nin uzmanlara hazırlattığı "Sivil Anayasa" tasarısında milletvekili dokunulmazlığına da sınırlamalar getiriliyormuş.

Sızan haberlere göre, milletvekili dokunulmazlığı, sadece siyasal faaliyetler ve yasama dokunulmazlığı ile sınırlandırılacak.

Bu haberi okurken "tamam" dedim, "Sivil Anayasa tasarısı da böylece tozlu raflardaki yerini alacak."

Çünkü milletvekili dokunulmazlığının yasama faaliyetleriyle sınırlanması demek, bugünkü TBMM’nin neredeyse üçte birinin soluğu yargıç karşısında alması demek.

Abdullah Gül bile "kayıp trilyon" davasından bu dokunulmazlık sayesinde kurtuldu, şimdi de cumhurbaşkanı olmaya çalışıyor.

Böyle bir değişikliğe oy verecek kaç milletvekili çıkabileceğini de hep birlikte göreceğiz.
Yazarın Tüm Yazıları