Doğru söze ne denir?

DENİZ Baykal’ı ister sevin, ister sevmeyin. Dediği doğru mu ona bakın. Örneğin CNN Türk’te dün söylediklerine kulak verin. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle bir kısmı "dinci" olmak üzere bazı gazetelerde yazılıp çizilenleri kastederek iki noktaya dikkat çekiyor.

O bağlamda ne diyor?

"Türkiye’de Silahlı Kuvvetler’e haddinin bildirilmesi gerektiği gibi bir yaklaşımın ortaya çıktığını görüyorum. TSK’ya tepki, doğrudan müdahale yapıldığı dönemlerde bile bu düzeyde olmamıştır. Türkiye gibi bir ülkede Silahlı Kuvvetler’in saygın, güvenilir ve değerli bir kurum olarak varlığını sürdürmesinde fayda vardır."

Keşke son cümlesini "çok fayda vardır" diyerek bitirmiş olsaydı. Ama öyle de böyle de olsa sonuç değişmez. Çünkü ortada "ulus-devlet"i güçsüzleştirmek için yırtınan -Özdemir İnce’nin ifadesiyle- bir kısmı "dışarıdan kumandalı neoliberal" bir takımla, suret-i haktan (iyi niyetliymiş gibi) görünerek Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmaya çalışan din bezirganlarının yürüttüğü bir kampanya var.

Kampanyanın dış ve iç ortakları maşallah gemi azıya almışçasına saldırı halindeler. Sanki onlar "Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini" değil, "demokrasiyi" savunmak için yırtınıyorlarmış da demokrasiye karşı olan güçler onları engellemek istiyormuş gibi...

Demokrasi misyoneri geçinen bu klanın mensupları, özendikleri demokrasilerde o ülkenin silahlı kuvvetlerine gösterilen saygı ile kendi saygısız tavırlarını mukayese etseler, yaptıklarının ne kadar abes olduğunu -umarız- anlarlar.

Daha açık söyleyelim:

Silahlı Kuvvetler’in siyasete karışmamasını istemek başkadır. O talebi biz de destekleriz. Ama o görüntü altında Silahlı Kuvvetler’e karşı saygısızlık etmek başkadır. Biz işte onun karşısındayız.

Karşısında olmayı, bu vatanın bir evladı olmanın bize verdiği en önemli görevlerden biri saydığımız için karşısındayız. Çünkü -Süleyman Demirel’in zaman zaman söylediği gibi- "Bu milletin bir tek ordusu vardır". Bir zamanlar onu maceraya sürüklemeye çalışan ama şimdi ona çemkirenlerin de en son güvencesi işte o ordudur.

Baykal dün bir de Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi halinde ülkemizin bürüneceği görüntüyü gerçekçi bir şekilde ifade ediyor ve:

"Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde, bir süre sonra Türkiye’nin siyasi dengesi şu anda olduğundan daha hızlı bir biçimde değişmeye başlar. Türkiye, dini kimliği ağır basan, ulusal duyarlılıkları ihmal edilen, Kuzey Irak’ta PKK sorunu karşısında gereken duyarlılığı sergilemeyen bir siyaset çizgisinde, dış güçlerin oyuncağı haline daha kolayca dönüşür"
diyordu.

Yer kalmadığı için -bizce Dışişleri Bakanı olarak maalesef çok başarısız olan- Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nın dış ilişkilerimizde bize neye patlayacağına ilişkin bir şey yazmıyoruz. Ama özellikle Türkiye’nin "Dini kimliği ağır basan, ulusal duyarlılıkları ihmal edilen" bir ülke haline dönüşmesinden endişe ederiz.

Hele bir de "renksiz Anayasa" devrimi (!) gerçekleşirse, bugünkü Türkiye’yi bile arayacağımız günlerin pek de uzağımızda olmadığını görürüz.
Yazarın Tüm Yazıları