Merkez bankalarının itibar sorunu

BİZİM Merkez Bankamızın içinde bulunduğu kredibilite veya itibar sorununu epeydir tartışıyoruz. Özellikle 2006 Mayıs’ından sonra bu sorun sürekli olarak önümüze çıkıyor.

Son dönemde Merkez Bankası yeni yönetiminin aldığı kararlar, bu sorunun giderilmesi açısından epeyce yol alındığını gösteriyor ama gelinen seviye hálá yeterli görünmüyor. Bu nedenle de örneğin bir faiz kararında Merkez Bankası çok daha temkinli davranmak zorunda kalıyor.

Merkez Bankalarının itibarları, alınan kararların piyasa tarafından benimsenip benimsenmediğiyle, piyasaların Merkez Bankalarının aldığı kararların arkasından gidip gitmedikleriyle ölçülüyor. İşte bu nedenle Merkez Bankalarının piyasayı çok iyi analiz etmeleri, bunun için de öncü göstergeleri çok iyi takip edip, çok iyi nabız tutmaları gerekiyor.

Bizde enflasyon hedeflemesi olduğu için, Merkez Bankası’nın itibar sorununu çözmenin en iyi yolu belirlenen enflasyon hedefine ulaşmaktan geçiyor.

Ancak Merkez Bankası’nın itibar sorunu sadece Türkiye’ye özgü bir şey değil. Ne kadar kurumsallaşmış olsalar da, gelişmiş ülke Merkez Bankaları da bazen piyasayı iyi okuyamayıp doğru karar alamayabiliyorlar. Bunun yanısıra Merkez Bankalarının yönetimindeki kişilerin güven sorunu da olabiliyor.

İşte gelişmiş ülkelerde son dönemlerde yaşananlar, bu ülkelerde de Merkez bankalarının itibar sorunu yaşandığını ortaya koydu. Kredi piyasalarındaki sorunlar, huzursuzluk yaratmaya devam ederken, sorunlar gelişmiş ülkelerde likidite darlığı yaratacak boyutlara ulaştı ve bu çerçevede Merkez Bankaları piyasaya geçici likidite sağladı. Geçtiğimiz Cuma günü Avrupa Merkez Bankası 83.7 milyar dolar, FED de 38 milyar dolar likidite verdi. Bu arada ABD’de ekonomik büyümeye yönelik endişelerle faiz indirimleri yeniden fiyatlanmaya başladı. Daha önceden FED’in 2008’in sonuna kadar faizi yüzde 5.25’te sabit tutacağı beklentisi oluşmuştu ama son gelişmelerden sonra, vadeli işlemlerde Eylül’de ve Aralık’ta 25 baz puan indirim olacağı fiyatlanmaya başladı. Bu arada vadeli işlemlerde, FED’in olağanüstü bir toplantı yaparak faizleri indirmek için bir sonraki toplantıyı beklemeyeceği yolunda bile beklenti oluştu ve bu beklenti oranlara yansımaya başladı.

Aynı şekilde son gelişmelerden sonra Avrupa Merkez Bankası’nın da eylülde 25 baz puan faiz artırmasına, artık önceden olduğu kadar kesin gözüyle bakılmıyor.

İşte küresel likidite hareketlerinde son dönemde yaşananlar, bizce FED ve Avrupa Merkez bankalarının da itibar sorunu yaşadıklarını gösteriyor. Bu nedenle de dünya piyasalarındaki herkes ABD’deki Greenspan’ın FED Başkanı olduğu dönemi arar oldu.

Uluslararası küresel likiditedeki hareketler, bizce Türkiye’deki piyasaları da önemli bir belirsizlik döneminin beklediğini açıkca ortaya koyuyor.

CUMHURBAŞKANLIĞI VE PİYASALAR

İç piyasalar açısından belirsizlik yaratan en önemli unsurlardan birini de Cumhurbaşkanlığı seçimleri oluşturuyor. Abdullah Gül’ün adaylığı normal bir dönemde olsa, bu kadar büyük, önemli, sembolik değerler taşıyan bir adaylık olmayabilirdi. Ancak gelinen noktada Gül’ün adaylığı, Türkiye’deki siyasetin geleceği açısından piyasalara önemli ipuçları verecek. Yani, Gül adaylıkta ısrar ederse, piyasalar önümüzdeki dönemde devlet içinde yeni çatışmalar yaşanacağını, bu nedenle de önemli kararların alınamama tehlikesi olduğunu algılayacak. Gül adaylıktan çekilir ve diğer partilerin de en azından karşı çıkmayacakları bir kişi aday gösterilirse, piyasalar bundan sonrası için, özellikle ekonomik gidişat açısından çok olumlu bir dönemin yaşanmasını beklemeye başlayacak.

Gerçekten de gelinen noktada, Gül’ün adaylığı sadece AKP içindeki dengeler ya da AKP’nin merkeze kaydığını göstermesi açısından değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik gidişat hakkında da önemli bir gösterge olacak.

İşte bu nedenle Gül’ün adaylık kararını verirken, bizce küresel likiditedeki yeni hareketi ve "olası bir kötüye gidişte sorumlu tutulma" tehlikesini de göz önüne alması gerekecek.
Yazarın Tüm Yazıları