Silahları yoksa biz mi hediye ettik?

SAVUNMA Bakanı Vecdi Gönül’ün aralarında Başbakan’ın da bulunduğu 23 bakana, adedi 2 bin YTL değerinde tabancalar hediye etmesi üzerine ben de dahil birçok köşe yazarı yazı yazdı.

Takip ettim, Vecdi Gönül ve Savunma Bakanlığı bu konuda hiçbir açıklama yapmıyor. Bir açıklama olmayınca da ister istemez huylanıyorum.

Silahların toplam 46 bin YTL’ye ulaşan faturasını kim ödedi? Bunu bir türlü öğrenemiyoruz.

Bakan Bey eğer bu parayı cebinden ödediyse, eleştirim sadece "bireysel silahsızlanma konusunda örnek olması gereken bir kişinin tam tersini yapmış olmasına" yönelik olur.

Ama bir de üstüne bu para Savunma Bakanlığı’nın fonlarından ödendiyse, çok ciddi bir ahlaki sorun ile karşı karşıyayız demektir.

Yani Bakan Bey, bizim paramızla başkalarına hediyeler alıyor demektir ki çok ayıp!

Silahlar eğer üretici firma tarafından "hediye edildiyse" o zaman da açıklanmaya muhtaç ahlaki sorunlar var demektir.

"Şirket bunu neden yaptı, bakan bunu neden kabul etti"
sorularını sormak hakkımızdır.

Ve elbette bir konu daha var: Başbakan’ın ve bakanların, bir kamu görevlisi olarak kendilerine verilen hediyeler ile ilgili uymaları gereken bir mevzuat var.

"Yasa ve yönetmeliklerin gerekleri yerine getirildi mi" diye sormak istiyorum ama yanıtını galiba biliyorum!

Yunan milliyetçisi dangalak olunca

HER zaman söylemişimdir. Türkler ile Yunanlar, ayrı dinleri tercih etmiş, ayrı diller konuşan ama neredeyse birbirinin aynısı iki halktır diye.

Hatırlayacaksınız, geçenlerde Datça’nın karşısına gelen Symi (Sömbeki) Adası ile ilgili küçük bir not yazmıştım. Adaya giden Türklerin çokluğuna işaret eden, sokaklarda Türkçe konuşmanın yeterli olduğunu anlatan bir yazı.

"Ada Türk işgali altında" diye de kendimce espri yapmıştım.

Yunanistan’daki dangalak milliyetçiler bunu ciddiye almışlar. Elefteros Tipos ve Ethnos isimli iki büyük gazete "yazımla Türkiye hükümetinin 12 Adalar politikasındaki değişikliği işaret ettiğimi" yazıyor. Bu Helen Adaları’nı Türkleştirmek için uygulanan bir planmış!

Güya hükümet sözcüsüne sormuşlar o da "Dikkatle izliyoruz" demiş.

Eğer hükümet sözcüsü de bu saçmalığa inanıp, "izliyorsa" bir dangalak da o demektir, Yunan hükümetini uyarmış olayım.

Yunan gazetelerinde çok sayıda "devletten de maaş alan gazeteci" olduğu bir sır değil. İktidar değiştikçe, maaş alanlar da değişiyor. Ama sonunda dangalaklık baki kalıyor.

Aşırı milliyetçiliğin insanı körleştiren bir yönünün de olduğunu bizim buradaki tiplerden biliyoruz.

Aşırı milliyetçilik ile okuduğu yazıdaki şakayı bile anlayamayacak zeká bir araya gelince de işte böyle oluyor.

Ne diyeyim, Allah tez zamanda şifa versin!

Köy kahvaltısı modasına uydum

ŞEHİRLİ bir ailenin çocuğuyum. Hastanede doğdum, sünnetim bile hastanede yapıldı. Şehirde büyüdüm, şehir sokaklarında trafiğin içinde bisiklete bindim.

Dolayısıyla "orada bir köy var uzakta" gibi şarkılar bana hiç hitap etmedi.

İlkokulu bitirdiğim yıl babam bana aralarında Fakir Baykurt, Yaşar Kemal ve Mahmut Makal’ın romanlarının da bulunduğu iki koli dolusu kitap hediye ettiğinde "köy gerçeği" ile tanıştım.

Bu uzun girişi yapmamın nedeni son günlerde her yerde bir "köy kahvaltısı" reklamı görüyor olmam.

O kitaplardan aklımda kaldığına göre "köy kahvaltısı" denilen şey şöyle olmalıydı: Akşamdan kalan bulgur pilavına yapılmış bulgur çorbası ya da tarhana çorbası. Yanına bir hafta önce pişmiş yufka ya da tandır ekmeği. Bir kuru soğan, biraz çökelek. Şanslıysanız biraz da tulum peyniri!

Ve böyle bir kahvaltı için insanların neden para ödemek isteyeceklerini anlayamıyordum.

Sonunda yol kenarındaki tabelalardan etkilenip, köy kahvaltısı veren bir yere gittim.

Şöyle bir şey: İki üç değişik şekilde pişirilmiş yumurta, sucuk, sosis, tereyağı, kaymak, bal, iki üç çeşit reçel, kızarmış ekmek çeşitleri, gözleme çeşitleri, yeşil ve siyah zeytin ki kimisinin soslarına pul biber, kekik vs konmuş, domates, salatalık, taze biber, çay, meyve suyu, isteyene filtre kahve!

Buna bakınca bütün bildiklerim kafamda birbirine karıştı.

Ya annem aslında köylüydü, bunu bizden saklıyor ve her sabah köy kahvaltısı hazırlıyordu.

Ya Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal bizi kandırmıştı.

Ya da bu "köy kahvaltısı" veren yerler "insanlar paraları ile rezil olmasınlar diye" "Yeniköy - Kadıköy - Yeşilköy - Ortaköy" gibi köylerin kahvaltılarını satıyorlardı.

Bir türlü içinden çıkamadım!
Yazarın Tüm Yazıları