Resimlerin dili...

TAYYİP Erdoğan’ın haline bakınca şimdiki çocuklar ne diyorlar bilmiyoruz ama bizim o çağlarımızda "Tarzan zor durumda" derdik.

Gerçekten Tayyip Erdoğan seçimde kazandığı büyük zaferin keyfini sürmeye vakit bulamadan birbiriyle çelişen ve çözmek isterken problem de üreten bir sürü açmazla boğuşmak zorunda kaldı.

Tabii en çetrefil olanı da cumhurbaşkanlığı konusu...

Ortada hem Abdullah Gül’ü kamuoyu önünde "aday" göstermiş ve seçim meydanlarında "mağdur edildik" edebiyatı yapmış olma gerçeği, hem de değişen koşullarda o sözden geri dönme ihtiyacı var.

Gerçi Tayyip Erdoğan henüz "Gül’ün adaylığından vazgeçtik" demedi. Tam tersine, içinde bulunduğu sıkıntıdan kendisini kurtarma inceliğini göstermesini bekleyerek topu Gül’e attı. Gül’ün örneğin, "Seçimden sonraki koşullar benim adaylıkta ısrar etmemin doğru olmayacağını gösteriyor" türü bir demeçle yeni bir ismin önünü açmasını istedi.

Lakin günlerdir gördüğümüz gibi Gül buna hiç yanaşmadı. Hatta emrivaki yapmak istercesine tuttu bir basın toplantısı düzenledi. Orada "Meydanların sesine kulak vermeye mecburuz" dedi. Lafı, "Seçim sonuçları halkımızın benim adaylığımı desteklediğini gösteriyor"a getirdi. Elbet yarım ağızla da olsa bu konuda "Genel Başkanın belirleyici olduğuna" değindi. Ama her şey gösteriyordu ki Gül kendi adaylığının unutulmasına razı değildi. Bu nedenle "Ben hálá varım ve kararlıyım" mesajı vermekteydi.

Nitekim o tavrı bugüne kadar değişmedi.

Değişmediği için de Erdoğan’ın sıkıntısı bitmedi.

"Peki ama neden?" diyebilirsiniz. Çünkü bir öncekinden daha çok oy alarak iktidara gelmiş bir partinin lideri, eli daha güçlü -ve bir bakıma muhalefetin sesini de kısmaya muvaffak olmuş- iken niçin Gül’ün adaylığında ısrarlı olduğunu söylemesin?

Galiba bu sorunun yanıtı Başbakan Tayyip Erdoğan’la Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın 4 Mayıs 2007 öğleden sonra Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde yaptıkları 2 saat 15 dakikalık görüşmede yatıyor.

Bu görüşmenin içeriğini bugüne kadar ne Erdoğan açıkladı ne de Büyükanıt. Tam tersine, iki taraf da "Birbirimize bu konuda söz verdik. Ne görüştüğümüzü kimseye açıklamayacağız" dedi. O nedenle görüşülenleri -Erdoğan’ın "kardeşim gibidir" diyecek kadar yakını olmasına rağmen- çok muhtemelen Abdullah Gül de bilmiyor olabilir.

İçerik gizli kalınca ister istemez insan zihni devreye giriyor. Olayların seyrine bakıp bilmecenin parçalarını yan yana getirip bir açıklama yapma zorunluğu doğuyor.

İşte o kayıtla diyoruz ki çok muhtemelen Başbakan Erdoğan, "Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanı sıfatını da kazanacağını" ve "Büyük Atatürk’ün mevkiini işgal edeceğini" vurgulayan Yaşar Büyükanıt’ın dile getirdiği beklentilere hak vermiştir. Büyükanıt’a muhtemeldir ki "Duyarlığınızı anlıyorum. Bunun gereğini yapacağım" türü bir söz vermiştir. O sözün gereği, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de içine sindirebileceği bir ismin Cumhurbaşkanı seçilmesidir.

Bülent Arınç’ın dünkü basın toplantısında "Genel Başkan’ın elini rahatlatmanın, herkese düşen bir görev olduğunu" dile getirmesi de çok muhtemelen Gül’e, "adaylıktan çekil" mesajıdır.

O nedenle diyoruz ki, Çankaya resmindeki görüntü anlaşıldığına göre Abdullah Gül değildir.
Yazarın Tüm Yazıları