Siyah-beyaz

CHP Milletvekili Gaye Erbatur, geçen dönem ceza yasasında kadınların lehine değişiklikler yapılmasında çok etkili olmuştu.

Sivil toplum örgütleri ile dirsek teması içindeydi ve işini çok ciddiye alarak çalışmıştı.

Önceki gün, Meclis’te yemin töreninde izledim.

Kalbinin üzerinde altı ok olan beyaz bir tayyörle kürsüye çıktı.

Benim çok hoşuma gitti, çünkü sevimli buldum. Tayyörün, o "ciddi kadın" havasını dağıtan, konuşmadan kendini ifade etme yolu olarak, çıkıntılığı göze alan bir muziplik olarak buldum ve çok sevdim.

Ama aynı sembolik ifade yolunu DTP’li genç kadın milletvekillerinden biri sarı, yeşil kırmızı renklerle yapsaydı ne yazacaktım?

Ya da türbanlı bir kadın kadın milletvekili, türbanı ortaya koyan bir peruk ile girseydi Meclis’e ne derdim?

Benzer şeyler yazmayacaktım bugün. İyi ki de yapmadılar.

İşte bu yüzden 23’üncü Meclis’in, bu sembolleri sıradanlaştıracak kadar laik, demokratik sistemi güçlendirip derinleştirmesini istiyorum.

RENKLER

KADIN
milletvekillerinin siyah ve beyaz renkleri tercih etmeleri de dikkatimi çekti.

Bu tercih, aslında kadınlar üzerinde ne kadar büyük bir baskı olduğunu gösteriyor.

Giyim kuşam konusunda söz söyleyecek iddiam yok ama diyorum ki, fıstık yeşili keten bir tayyör giymeye cesaret eden bir kadın milletvekili, parti içi çoğunlukla ters düşmeye de daha fazla cesaret eder miydi acaba?

Lider ne derse, siyasi geleceği onun iki dudağı arasında olan bir milletvekilinin, kadın olsun erkek olsun, tersini savunmasının ne kadar zor olduğunu biliyoruz.

Renk seçimindeki siyah-beyazları üniformalı tek tipçiliğin yansıması gibi gördüğümden bu ukalálıkları yapıyorum.

Yine de, Meclis’in biraz daha renklenmesini, "insanı" daha fazla siyasetin içine sokacağını umut ettiğimden, tercih ederdim doğrusu.

Belki de gerçeklerin her zaman siyah-beyazda değil, çoğu zaman aralardaki tonlarda yakalanacağına inandığım için.

ÇAN KULESİ

BU
memnuniyeti dile getirmeliyim. Bozcaada’daki Rum Ortodoks Kilisesi’nin çan kulesi uzun yıllardan beri yıkıktı. Taşları kilisenin yanında duruyordu. Bir gün yeniden ayağa kalkmayı bekleyerek. Yıllar geçti bir türlü kule yapılamadı. Ama geçen yıl, Başbakan Erdoğan Ada’ya geldiğinde Rum cemaate verdiği sözü tuttu ve şimdi kule, eskisi kadar güzel bir biçimde ayakta. Tepesindeki dört büyük saat nereden bakılırsa, zamanın yayılıp gittiği Ada’da saati hatırlatıyor. Çan kulesi, Bozcaada Kalesi, tarihi Köprülü ve Alaybey camileri ile birlikte adanın bugüne miras kalan profili yeniden eksiksiz belirdi. İlk ayinde Başbakan’a gıyabında teşekkür edildi. Şimdi açılış için Erdoğan bekleniyor.

Kilisenin onarılmasına soğuk bakanlar olsa da genel eğilim bu değil tabii ki. Devletin, dini ırkı ne olursa olsun bu toprakların sahibi olan Türk vatandaşlarının dertlerini ciddiye alıp çözüm getirmesinden daha doğru ne olabilir?

Sözü, Haluk Şahin’in altı yıl önce başlattığı "Şairin günü Homeros" okumasıyla bitireyim. Her yıl Ağustos ayının ilk hafta sonu şiirli saatler yaşanır Bozcaada’da. Bu yılın şair babası Refik Durbaş’tı. Ayrıca gün doğarken Truva’ya karşı Homeros’un İliada’sı okunuyor. Üç bin yıllık mesafeden gelen sesin anlattığı dağları, rüzgárı, akar suları yaşadığımız coğrafyada hissetmenin, sürekliliğin farkına varmanın keyfi çok büyük. Sahip olduklarını koruma sorumluluğu veriyor insana.
Yazarın Tüm Yazıları