Dumanlı'nın odası

ATATÜRK’ün adının Anayasa’dan çıkartılmasını isteyen arkadaşa rastlarsam şunu soracağım:

Böyle manasız bir tartışmayı başlatmanın ne gereği vardı?

Zaman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni, odasına çok büyük bir Atatürk tablosu asıyorsa, o milli liderin adının üstünü çizmeye kalkmak niye?

Yanlış anlamayın. Dumanlı’nın odasına bu resmi asmasına şaşırdığım veya yadırgadığım için değil...

Tam aksine o tartışmayı başlatanı yadırgadığım için bunu soruyorum.

Kendisine şu soruyu da sorardım:

"Allah aşkına Atatürk ve Atatürkçülüğün ne zararını gördünüz de, dururken böyle felsefi bir tartışma açıyorsunuz?"

* * *

Önceki gün Zaman Gazetesi’nin İstanbul’daki tesisini gezdim. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, bu meslekte en iyi ilişkim bulunan insanlardan biridir.

Hem kendi gazetesine hem de mesleğimize daha şimdiden önemli katkılar yapmış bir arkadaşımızdır.

Doğan Yayın Holding İcra Kurulu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ ve beni gazetenin yeni binasında yemeğe davet etti.

Beni çok etkileyen modern bir bina yapmışlar.

Binaya bir cam tüpten geçilerek giriliyor.

Orta yerde Hyatt Otelleri’yle başlayan geniş atrium tarzına uygun bir boşluk bırakılmış.

Çalışma mekánları bu geniş boşluğun etrafına yapılmış.

* * *

Binanın üst katlarında iki mekánı gezdik.

Biri büyük toplantı ve kabul salonuydu. Öteki ise Ekrem Dumanlı’nın odası.

İki oda da minimal çizgilerin hákim olduğu modern bir dekora sahipti.

Her iki odanın en büyük objesi, duvarlardaki Atatürk tablolarıydı.

İşte o odalarda son günlerin Anayasa tartışması aklıma geldi.

Toplumun mütedeyyin kesiminde bile tartışma konusu olmayan Atatürk’ün birleştirici özelliği Anayasa’dan niye çıkarılsın ki?..

Diyorum ki, bir insan yeni anayasa yapma işine bu noktadan başlıyorsa, yapacağı anayasa mutlaka "rövanşist" olacaktır.

Böyle bir anayasanın rövanşist duygularla yapılmış başka anayasalardan hiçbir farkı olmaz.

O zaman ona "sivil anayasa" demenin manası da kalmaz.

Neyse, bu lüzumsuz tartışmayı burada kesip Zaman Gazetesi’ne dönelim.

* * *

Binanın yazı işleri, haber ve ilan bölümlerinde dikkatimi çeken şeyler şunlardı:

Bir kere masaların üzerinde çok az káğıt vardı.

Yani dijital gazetecilik görüntüsü bizimkilerden daha belirgindi.

Bizimkilerden bir başka farkı ise salonların çok sessiz oluşuydu.

Dumanlı, "Sesi çok yalıtan bir sistem kullandık" dedi.

Benim izlenimim ise değişik.

Buradaki arkadaşların çalışma biçimleri farklı. Sanki daha az telefon konuşması yapıyorlar, birbirleriyle daha az konuşuyorlar.

Çalışan kadın sayısı hiç de az değildi.

Yanılıyor olabilirim ama bana göre yazı işleri ve haber elemanlarının yüzde 30’una yakını kadın çalışandı.

Yüzde 80’ine yakını türbanlıydı.

Ama şunu da söylemeliyim:

Hepsi çok sosyal ve cana yakındı.

Ana kapının girişindeki danışma kısmında bulunan kadın görevlinin başı açıktı.

Çalışanların hemen tamamı son derece saygılı ve sıcak insanlardı.

* * *

Binada çok modern iki spor salonu vardı.

Meraklı olduğum için dikkat ettim.

Aletlerin hepsi iyi seçilmişti.

Bu arada bir de küçük sürpriz yapmışlar.

Fethullah Gülen’in fotoğraflarında bir şey dikkatimi çeker.

Üst düğmesi ilikli gömlekleri hep özenli seçilmiş izlenimi verir.

Bundan bir süre önce Ekrem Dumanlı’ya Hoca’nın nereden giyindiğini sormuştum.

Bakırköy’de baba oğul bir gömlekçi yapıyormuş.

Dumanlı, Hoca’nın gömlekçisine benim için 4 gömlek ısmarlamış.

Onları da verdi.

* * *

Benim için iyi bir gözlem oldu.

Türkiye’de her kesimde kurumlarda müthiş bir modernleşme çabası var.

Ve bunun güzel sonuçlarını alıyoruz.

Modernleşme artık sadece belli kesimlerin tekelinde değil.

Hatta onları çoktan aştı bile...

Herkesin, özellikle de bugüne kadar kendini modern sananların dikkatine sunarım.
Yazarın Tüm Yazıları