Erkan Mumcu’ya sorular

ANAVATAN Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, dün yazdığım yazı ile ilgili bir açıklama gönderdi.

Öyle görünüyor ki daha uzunca bir süre Erkan Mumcu, gazete köşelerinin misafir yazarı olacak.

Mumcu, mektubunda, tek yanlı olarak yapacağı açıklamaların polemiğe dönüşmesinden endişe ettiğini, bu nedenle olayın taraflarıyla birlikte konuşulması gerektiğini söylüyor.

Bu görüşüne katılıyorum. Bizim her konuyu polemiğe dönüştürme yeteneğine sahip bir siyasi yapımız var ve konu bir kere polemiğe dönüşünce de kimin ne söylediğini anlamak mümkün olamıyor.

Mumcu mektubunu şöyle bitirmiş: "Bu aşamada benim yapabileceğim şey sorulan sorulara cevap vermek olacaktır. Sorusu olanları bekliyorum."

Buna istinaden ben bazı sorular sorarak işe başlayayım.

ANAVATAN ile DYP’nin birleşme sürecinin kesilmesine neden olan temel konu neydi?

Bu konuyu Mehmet Ağar ile konuşma olanağı yok muydu?

Eğer bu konu konuşulduysa, Mehmet Ağar ne yanıt verdi?

ANAVATAN ile DYP’nin birleşmesi sürecini kesintiye uğratan gelişmeler arasında "üçüncü şahısların" rolü oldu mu?

Birleşme sürecinin kesintiye uğramasında milletvekili adaylarının belirlenmesi ile ilgili sorunlar oldu mu? Ne tür sorunlar oldu?

ANAVATAN Genel Kurulu’nda birleşme sürecindeki mutabakata aykırı karar nasıl oluştu? Buna yol açan içsel ve dışsal faktörler nelerdi?

Fethullah Gülen cemaatinin bu süreçte birleşmeyi engelleyici bir rolü oldu mu? Olduysa nasıl?

AKP yöneticilerinin ya da yakınlarının birleşmeyi engellemekte herhangi bir rolleri oldu mu?

Şimdilik bu kadar soru yeter diye düşünüyorum. Yanıtları alırsam sanırım başka sorular da sormak mümkün olabilir.

Çek liderlerin gönül maceraları

ÇEK Cumhuriyeti Başbakanı Topolek ile Çek Parlamentosu alt kanat meclisi Başkan Vekili Talmanova’nın evlilik dışı ilişkiden bir çocuk sahibi olmaları ile ilgili gelişmeleri merakla izliyorum.

Şimdi ortaya çıkıyor ki Çek Cumhuriyeti muhalefet lideri de kendisinden 21 yaş küçük tercümanı ile bir gönül macerası yaşamış.

Bu konuyla ilgilenmiş olmamın nedeni Çek siyasetçilerin cinsel yaşamlarının gizemlerine duyduğum merak değil elbette.

Belli ki orta yaşlı erkekler ile genç kadınlar arasında dünyanın her yerinde kolayca çakabilen "kıvılcım", Prag’ın romantik ortamında yıldırımlara dönüşebiliyor!

Benim ilgimi çeken konu bu durumun Çek halkının umurunda bile olmaması.

Bir anket halkın yüzde 70’inin iki siyasi liderin yaşadığı yasak aşkla hiç ilgilenmiyor olduğunu gösteriyor.

Halk siyasetçilerin gönül maceralarıyla değil, görevleri ile ilgili olarak ne yapıp, ne ettikleriyle ilgili.

Günün birinde bizde de aynı şey olur mu dersiniz?

Partiler de ’sivilleşecek’ mi?

SİVİL anayasa tartışmaları öyle görünüyor ki yeni Meclis’in en önemli tartışma konularından biri olacak.

Şu anda TBMM’de temsil edilen partilerin ya seçim beyannamelerinde ya da parti programlarında böyle bir konu var ama yine de bu sürecin sancısız geçeceğini düşünmek için insanın Türkiye’yi tanımıyor olması gerek.

Dün partilerin bu konuda söylediklerine baktım, kulağa gayet iyi geliyor.

Ancak şu konuyla ilgili bir ayrıntı yakalayamadım: Türkiye’de siyasi partiler, gerçekten demokratik birer kurum olabilecekler mi?

Yani parti örgütlerinde yönetici görevlere gelebilmek, bugüne kadar olduğu gibi liderlerin işaretleriyle mi olacak, yoksa partinin üyeleri mi kimin yönetici kademelere yükselebileceğine karar verecek?

Milletvekili adayları, partinin genel başkanı tarafından mı belirlenecek, yoksa milletvekili adayları bütün parti üyelerinin katılacağı bir ön seçim sonucu mu ortaya çıkacak?

Parti yönetimlerinin hoşlanmadığı yerel örgütler görevden kolayca alınabilecek mi, yoksa o konuda da demokratik işleyiş mi hákim olacak?

"Sivil anayasacılar" bu konuya da bir açıklık getirse iyi olur.
Yazarın Tüm Yazıları