Ak Parti “merkez”de; MHP, “ana muhalefet”...

22 Temmuz’un Türkiye’nin siyasi tarihinde siyasi ve toplumsal anlamı en “keskin” ve “radikal” kilometre taşlarından biri olduğuna kuşku yok. Sonuçlarının bir bölümü görülebiliyor, bir bölümü seziliyor, bir bölümü henüz hiç görülemiyor.

Haberin Devamı

Sezilenbilen sonuçlarından biri, muhalefetin “adres” ve “rol” değiştirmesi olacak. Aritmetik anlamda, “ana muhalefet” CHP olsa da, fiilen “ana muhalefet rolü’nü MHP’nin üstleneceği anlaşılıyor.

TBMM’nin açılmasıyla birlikte 112 kişilik CHP milletvekillerinin 99’a inmesi söz konusu. 13 DSP’li, DSP olarak TBMM’de yerlerine alacağa benziyorlar. 70 MHP’linin 99 CHP’liden “nitelik” olarak daha etkili ve ana muhalefet rolünü üstlenecekleri gözüküyor.

Bunun başlıca nedeni, MHP’nin muhalefette iken “gelişebilme ve büyüme potansiyeli”ne sahip olması, diğer yandan ise CHP’nin, seçim sonuçlarının işaret ettiği üzere “tükenişinin başlangıcı”nda olması.

Ak Parti’nin “merkez-sağ” değil, “merkez” olduğunu ısrarla vurguladık“Merkez” partisi olarak Ak Parti, tarumar olan “merkez-sağ”ın da işlevini üstlenmiş durumda. Zira, “merkez-sağ”, yüzde 9,5’ten yüzde 5’e inen ve bu inişte genel başkanını yitiren DP ile birlikte “kurumsal organizması”ndan da mahrum kaldı.ANAP ise zaten seçimlere bile giremedi. Girse, performansının yüzde 2’yi bile bulacağı kuşkuluydu.

Haberin Devamı

Şimdilerde ise Erkan Mumcu-Mehmet Ağar arasında patlak veren polemik de, alışageldiğimiz anlamda “merkez-sağ”ın muazzam bir türbulans içine girdiğini ve görünebilir gelecekte buradan çıkamacağını gösteriyor.

Aslında, gerek DP ve gerekse ANAP’ın içine düştükleri durum, “varoluş nedenleri”nin muhtemelen ortadan kalkmış olmasıyla ilişkili. Bu iki partinin Türk siyaset yelpazesindeki işlevleri, büyük ölçüde Ak Parti tarafından üstlendiği ve “doldurulduğu” için bu duruma düştüler.

Bugünlerde, Tayyip Erdoğan, “siyasi hat” olarak Necmettin Erbakan’la değil, Adnan Menderes ve Turgut Özal’ın “tarihi devamı” olarak algılanıyor ve yorumlanıyor.

Fizik kanunu olarak, nasıl boşluk kalmaz ve doldurulursa, siyasette de böyle. DP ile ANAP’tan boşalan alana, Ak Parti oturmuş vaziyette. Nitekim, ANAP ve DP’nin seçmen kitlelerinin önemli bir bölümünün Ak Parti’ye kaymış olduğu ve her iki partinin 27 Nisan’daki cumhurbaşkanlığı oylamasında TBMM’yi boykot ederek, “askerin yedek gücü” işlevine sahip olarak, “tarih mirasları”na “ihanet ettikleri” seçim sonuçlarından da belli oldu.

Haberin Devamı

 

***    ***   ***

 

“Merkez-sağ”daki boşalma, belirli ölçülerde “merkez-sol”da da geçerli. CHP-DSP-SHP oylarının toplamının, çok özel ve olağandışı şartlarda bile yüzde 20’de kalması, “soldaki kriz”i ifade ediyor.

Bu kriz, hem örgütsel ve kurumsal, hem de ideolojik. Bu seçim sonuçları tokatının travması da, kolay kolay geçeceğe benzemiyor.

Buna, “anti-CHP sol”un da dökülüşünü eklememiz gerekiyor. Burada kullanabileceğimiz ölçü, İstanbul ikinci bölgede Baskın Oran’ın aldığı oy miktarı. 33bin oy, gereken oy tutarının yarısı. Elde edilen oyun yarısına yakını ise, Baskın Oran’ın özgün kişiliği nedeniyle söz konusu seçim bölgesindeki Ermeni vatandaşlarımızdan gelen oylar.

Haberin Devamı

Bu durumda “Radikal İki”nin oy bağlamında cazibesi, 10 bin civarında. Çok ama çok zayıf.

Peki, “merkez-sol”un boşluğu, siyaset boşluk kaldırmayacağını göre, neyle, nasıl doldu?

Ak Parti ile. Ak Parti’nin “dini referansları”na takılanlar, “sosyal politikaları”nı görmezden geldiler ama seçmen gelmedi. Ak Parti’nin yeni milletvekili kompozisyonunda “sol” ya da “sosyal demokrat nitelikli” kişiler, “nitelik” olarak CHP’dekinden daha fazla.

Ak Parti’yi bir “merkez-sağ” değil, “merkez” partisi konumuna getiren de bu olgu zaten.

 

***     ***   ***

 

Peki, bu “merkez”in muhalefeti nerede?

MHP’de. Ak Parti, dışa açılımcılığı, küresel rekabete entegre olmayı, ABrotasını, yabancı sermaye yatırımlarını, özel sektör ve pazar önceliğini “siyasi tercihler” olarak temsil ettiği oranda, bunlara karşı konumlanan iki “siyasi organizma”dan MHP, CHP’ye oranla daha fazla muhalefet konumuna yerleşiyor.

Haberin Devamı

Çünkü, bu seçim kampanyası ve öncesinde CHP, kendi olmaktan büyük ölçüde çıkıp, MHP’nin “sureti” haline dönüşmüştü. Ana muhalefet olarak, “aslı varken” suretinin bu işlevi yerine getirmesi de mümkün olamaz.

Bu arada, MHP’nin basiretli davranması halinde, Türk demokrasisine yapacağı katkıyı da görmezden gelemeyiz. Asker, Türk siyasetine ilişkin tahlillerde her zaman “muhalefet boşluğu”nu dolduracak, bir “rejim güvencesi” olarak sunulmuş ve öyle algılanmıştır.

Bu, bir anlamda, CHP’nin sivil muhalefet işlevini yerine getiremiyor olmasıyla eş anlamlıdır. “CHP=Ordu” algılaması, CHP’yi, askere siyasette işlev kazandıran bir “kriz üreticisi” görüntüsü vermiştir. Geçerli bir sivil muhalefet partisi olamadı ve böyle giderse asla olamaz.

Haberin Devamı

MHP, böyle davranmıyor. Böyle davranmayacağını da şimdiye kadarki tutumuna bakılırsa ortaya koydu. Bu da, onun hatırı sayılır bir “sivil muhalefet organizması” olması şansını beraberinde getiriyor.

Türkiye’de 22 Temmuz’la birlikte “askeri vesayet rejimi”ne nokta konmaya başlanmasında, MHP’nin rolünü ve işlevini görmek gerekecek...

Yazarın Tüm Yazıları