1982 Anayasası’nın tabutuna çakılan son çivi...

Anayasa Mahkemesi’nin “gerekçeli kararı”nı açıklamasıyla, Türkiye’nin önünde bir “yeni sayfa” açılmıştır.

Haberin Devamı

 Konuya “olumlu” tarafından yaklaşabiliriz. Anayasa Mahkemesi kararı, bir askeri darbe ürünü olan 1982 Anayasası’nın tabutuna çakılan son çivi olmuştur.

Gerekçe, pür hukuk açısından bakıldığında, Anayasa Mahkemesi’nin bir tür “Anayasa’yı ihlal” belgesidir ve sanırım, önümüzdeki uzun yıllar Anayasa Hukuku derslerinde, anayasa mahkemelerinin anayasayı nasıl ihlal edebileceklerinin örneği olarak okutulacaktır.

Anayasa Mahkemesi’nin kötü bir Türkçe ile yazılmış kısa gerekçesi (böyle yazılmış bir gerekçeyi yarım gün içinde bile yazabilirlerdi, niye 58 gün beklediler anlaşılır gibi değil; madem 58 gün bekleyeceklerdi,Sabih Kanadoğlu’na ve bu hukuku ekip bükmekte ustalığını kanıtlamış Süheyl Batum’a yazdırsalar, onlar, bu kadar kötü yazmazlardı) “yorum” getirmiyor, Anayasa’nın hiçbir yerinde geçmeyen “uzlaşma şartı”nı Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin bir “hüküm” haline getiriyor.

Haberin Devamı

Yani, Anayasa Mahkemesi, böyle bir yetkisi olmadığı halde, Anayasa yazma işini üstlenmiş oluyor.

Anayasa Mahkemesi’nin, elbette, yorum ya da bir başka anlamıyla “içtihad” hakkı ve yetkisi vardır ve Yüce Mahkeme zaten bunun için vardır; ama, bu hak ve yetki, Anayasa’nın hiçbir yerinde geçmeyen, işaret edilmeyen bir kavram ya da şartı “yorumlayarak” kullanılamaz.

 

***     ***      ***

 

Yüce Mahkeme, gerekçesinde şöyle diyor:

“Cumhurbaşkanın seçimi sürecinde ilk iki oylamada uzlaşmanın sağlanması, 102. Maddenin birinci fıkrasındaki ‘Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir’ kuralının toplantı yeter sayısını da kapsamasıyla olanaklıdır. Aksi halde, üçüncü fıkradaki birinci ve ikinci oylamalar anlamsız hale gelecek, üçüncü ve dördüncü oylamalarda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilebileceği için, bir uzlaşmaya da gerek kalmayacaktır. Üçüncü fıkrada öngörülen üçüncü ve dördüncü oylamalarda, TBMM’nin, adaylardan birini üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyuyla seçebilme olanağı karşısında, Meclis’te salt çoğunluğa sahip parti ya da partiler, birinci ve ikinci oylamada üçte iki çoğunlukla aranan uzlaşmaşa sıcak bakmayabileceklerdir. Bu durum Anayasa’nın Cumhurbaşkanı seçiminin uzlaşmaya dayanması amacıyla bağdaşmamaktadır.”

Haberin Devamı

Bu tür bir yaklaşım ve gerekçelendirme, Türkçe deyimiyle “minareyi çalan kılıfını hazırlar” hali. “Minare”, Anayasa Mahkemesi’nin 27 Nisan “siyasi iklimi”ne denk düşen hukuki değil, siyasi kararıdır; “kılıf” ise hukuki argümanları son derece zayıf olduğu, ülkemizin kalburüstü tüm hukukçuları tarafından altı çizilerek vurgulanan önceki gün ilan edilen gerekçe.

Örneğin, büyük hukukçu, Yargıtay Onursal Başkanı Dr. Sami Selçuk, 1982 Anayasası’nın Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin 102. Maddesinin “mümkünse uzlaş, mutlaka seç” amacını taşıdığını ifade ediyor. “Mutlaka seç”in yerine getirilmemesi durumundaki “yaptırım”ın ise TBMM’nin feshi yoluyla, milletvekillerinin bu sıfatlarını kaybederek seçime gidilmesi olduğuna işaret ediyor.

Haberin Devamı

Hukuk Fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin bile kolayla anlayabilecekleri ve yorumlayabilecekleri, 102. Madde’den söz konusu gerekçedeki gibi akıl almaz bir yorum çıkartmak için, herhalde 2007 Türkiye’sinin Anayasa Mahkemesi olmak gerekiyor.

Anayasa Mahkemesi, “siyasi karar” vermiş; ardından ciddi ve önemli hukukçuların hiçbirinin paylaşmadığı, derme çatma “hukuki gerekçe” üretme gayretine girmiştir.

Böyle bir gerekçe ile, Turgut Özal’ın, Süleyman Demirel’in ve üçüncü turda seçilebilen şu an görevdeki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlıkları “hukuk dışı”na düşmüş oluyor. Zaten, Anayasa Mahkemesi, bundan önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, kendisinin şimdi koyduğu şartın uygulanmamış olmasının, bunların “hukuka uygunluğu anlamına gelmediğini” bildiriyor.

Haberin Devamı

Anayasa Mahkemesi, bu gerekçe ile, bir bakıma, Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı seçilmiş olmalarını da “iptal” etmiş oluyor.

İşin hangi boyutlara varabileceğinin farkında mısınız?

Cumhurbaşkanlığı seçiminde “karar yeter sayısı” ile “toplantı yeter sayısı”nın eşitlenmesinin anlamı nedir biliyor musunuz?

22 Temmuz’dan çıkacak TBMM’de 366 milletvekili elde etmiş bir parti, geri kalan 184 milletvekili oturuma katılmadığı takdirde, asla cumhurbaşkanı seçtiremez. Bunun neresi “uzlaşma”? Bu “azınlık diktası”nı TBMM iradesi haline getirmek demektir.

Esasen, “uzlaşma” kavramı, çok yakın geçmişte, CHP uzlaşmazlığını kamufle eden bir “siyasi taktik” sözcüğü olarak gündeme gelmiştir. Bir “anayasal hüküm” asla olmamıştır.

 

Haberin Devamı

***     ***    ***

Peki, bunun neresi “olumlu”?

Artık Türkiye’nin 1982 Anayasası ile yönetilmesinin imkansızlığının en çarpıcı haliyle ortaya çıkması; dolayısıyla, bir “yeni sivil anayasa”nın “olmazsa olmaz” hale gelmesi.

Seçmen, 22 Temmuz’da sandığa bu “şuur” ile gitmek, sandıktan çıkan da bu “şuur” ile çıkmak zorunda.

Yazarın Tüm Yazıları