Türkiye’nin marka değeri 306 milyar dolar

AVRUPA Zirvesi’nden iki gün önce Brüksel’deydik.
Ziyaretin nedeni, merkezi Londra’da olan düşünce kuruluşu Avrupa Reform Merkezi’nin "Türkiye’nin AB üyeliği ve Avrupa kamuoyu" toplantısı.


İkinci bölümde ise "Kim ve nasıl Türkiye hakkında kamuoyunu olumlu yönde etkileyebilir?" meselesi ele alınıyor.

AB üyeliğine inanan, inanmayan herkesin merak ettiği iki soru bu aslında.

Sürekli masaya gelen ama bir tek kesin cevabı olmayan sorular.

Bu kez Brüksel’de kulak verdiğimiz konuşmacılar arasında elinde bilimsel veriler olan bir konuşmacı var.

"Ulus markaları" konusunda uzman, hükümetlere yol gösteren "bağımsız danışman" Simon Anholt.

Anholt,
en son birkaç ay önce "Global Ulus-Marka Endeksi" gerçekleştirmiş.

35 ülkede 26 bin tüketiciye 40 ülkeyi nasıl gördüklerini sormuş.

Yani insanların, belirli ülkeler hakkındaki düşünceleri, algıları nedir?

Belirli bir ülkenin kültürü, siyaseti, ticari markaları, turizmi ve insanları hakkında ne düşünülüyorlar?

Türkiye hakkında ne düşündüklerini merak ediyorsanız sonuç aşağıda.

40 ülke arasında Türkiye’nin yeri 34. sırada.

ŞÖHRETLİ ÜLKE ŞÖHRETSİZ ÜLKE

Simon Anholt
insanlar gibi bir ükenin de "şöhreti" olduğunu söylüyor.

Kimi zaman bir tek siyasetçi bu şöhrete leke sürebiliyor ya da kötü şöhreti iyileştirebiliyor.

Örneğin Romanya, Çavuşesku dönemi nedeniyle kötü şöhretinden hálá kurtulmuş değil.

Bush, ABD’nin şöhretini yerle bir etmiş, Mandela ise Güney Afrika’nın şöhretini iyileştirmiş.

İngiliz hükümetine de danışmanlık hizmeti veren Simon Anholt’un dikkat çektiği başka ilginç bir mesele var.

O da şu: Ülkelerin ekonomik performanslarıyla ulusal markaları arasında direkt bir bağlantı yok.

Yine örnek vermek gerekirse, Letonya’nın ekonomisi çoğu Avrupa ülkelerini bile şaşırtıyor ama marka endeksinde bizim altımızda.

Anholt, Ulus-Marka Endeksi’nde ülkelerin marka değerlerini de belirlemiş.

Bunun için yedi ekonomik performansı ölçü almış.

Marka endeksinde 11. sırada olan ABD’nın marka değeri 20 trilyon dolar.

Listenin en tepesinde o var, üstelik ikinci sırada gelen Japonya’nın marka değeri 9 trilyon dolar.

Türkiye’nin marka değeri ise 306 milyar dolar.

2006 yılında ise 189 milyar dolarmış.

Ulus-marka endeksinde 26. sırada olan Polonya’nın marka değeri ise bizden çok daha düşük: 61 milyar dolar.

Türkiye’nin marka değerinin bir AB ülkesinden çok daha önde olması ve giderek artması iyi haber.

TÜRKİYE’NİN ARTILAR

Peki Türkiye daha iyi tanınmak için ne yapmalı?

Simon Anholt’un bu soruya cevap olarak "Türkiye’nin iki özel sektör ve turizm gibi iki önemli artısı var"diyor.

Türkiye hakkındaki önyargıların giderilmesinin güç olduğunu da kabul ediyor.

Özellikle bulunduğumuz bölge, komşularımız insanların düşüncesini olumsuz etkiliyor.

" Siyasetin dışında başka alanlarda insanları şaşırtacak şeyler yapmalısınız. Yenilikçi şeyler" diye konuşuyor.

İşte tam bu noktada Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat ödülünü kazanması aklıma geliyor.

Bu kadar önemli bir olayı iyi değerlendirip, ülke tanıtımı için fırsata dönüştürdük mü?

Elbette ki hayır.

Anholt
bu aralar, Letonya ve Jamaika hükümetleriyle çalışıyormuş.

Özetle yaptığı şey şu: Hükümet, turizm, kültür bakanlıkları yetkililerini, özel sektörü bir masanın etrafında toplayıp bir strateji belirliyor.

Bir anlamda strateji için taraflar arasında koordinasyonu sağlıyor.

Şimdiye kadar başaramadığımız bir şeyi yapıyor açıkçası.

Hepimiz İstanbul’a banka almaya gidiyoruz

BRÜKSEL’e kısacık ziyaret Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili karamsarlığımı arttırmaya yetti.

Kokladığımız hava, üyelik sürecinin teknik olarak devam ettiği ancak siyaset açısından tıkanma noktasında olduğu yolunda.

Sarkozy’nin önümüzdeki hafta müzakerelere açılması beklenen üç başlıktan finans politikasına ilişkin olanını engelleyeceği hemen hemen kesin.

Avrupa Reform Merkezi’nin toplantısına katılan bir Fransa Dışişleri Bakan yetkilisiyle ayaküstü sohbette, bunun nedenini sorduğumda "Sarkozy’nin gözünde finans politikaları en az tarım politikaları kadar önemli" cevabını alıyorum.

Brüksel’de AB üyeliğiyle havayı bir yana bırakın Hollandalı ING Grubu’nun Oyakbank’ı satın almasıyla ilgili haber Le Soir Gazetesi’nin birinci sayfasında.

Haber "ING de Boğaz kıyılarına yerleşiyor" başlığıyla verilmiş.

Haberin içinde de ING Başkanı Michel Tilmant’ın "Önümüzdeki 10 yıl içersinde Türkiye dünyanın 12. ekonomisi olacak" sözleri var.

Le Soir, daha önce HSBC, Fortis, Dexia’nın da banka satın aldıklarına değinerek "Hepimiz İstanbul’a banka almaya gidiyoruz" diye bir başlık atmış.

Buyrun gelsinler de acaba satılacak başka banka kaldı mı?
Yazarın Tüm Yazıları