Hacıbektaş’ın yaşlı sağcıları

HACIBEKTAŞ
Yavuz Donat misali nabız tutmak üzere kendimi yollara vurmuş durumdayım.

"Şen olasın Ürgüp/Dumanın tütmez" türküsünü çığırıp, Ürgüp’ün taştan oyulmuş güzelim Yunak Evleri’ni geride bıraktım...

Ve Hacıbektaş’a ulaştım.

Bu "Alevi diyarı"nda bir duyarlılığın peşindeydim.

"Selamünaleyküm" diyerek, bir masanın etrafında toplanmış yaşlı Alevi yurttaşlarımızın yanına yaklaştım.

Dedim ki:

"Ey erenler! Hepiniz Alevisiniz... Peki hepiniz solcu musunuz? Hepiniz CHP’ye mi oy vereceksiniz?.."

Cevap geldi:

"Hayır! Ne münasebet! Biz Halk Partisi’ne karşı Adnan Menderes’in Demokrat Parti’sini desteklemiştik. Biz İsmet Paşacı değiliz, biz Adnan Menderes’çiyiz."

"Demirkırat"ın peşine düşmüş Aleviler!

Kafamdaki Hacıbektaş, Aleviler ve siyaset konusundaki şablon sarsılmaya başladı.

Yüzümde soru işaretlerinin en büyüğü, topluluğun en yaşlısına döndüm ve sordum:

"Ey baba! Biz Alevileri İsmet Paşacı bilirdik... Bu nasıl iş?"

"Baba" şöyle yanıt verdi:

"Bak oğul... Ben 85 yaşındayım. Tek parti döneminde Hacıbektaş’a uzun sakallı, uzun bıyıklı Aleviler gelirdi ziyarete... Jandarma onların sakallarını, bıyıklarını keserdi. Burada baskı vardı... Dedeler takip edilirdi... Ne zamanki Menderes iktidara geldi, serbestlik geldi. Biz Menderes döneminde rahat ettik."

Allah Allah!

Şu yaşlı Alevi büyüğüne bakar mısınız?

Kemalist sol ideolojinin yerleşik argümanı olan "Demokrat Parti geldi, karşı devrim süreci başladı" anlayışını nasıl da hallaç pamuğu gibi dağıtıyor.

Olayın biraz daha üzerine gitmek için "Baba"ya yeniden sordum:

"Peki Baba... Tek parti dönemi biraz da Atatürk dönemidir. Yani siz o dönemde baskı gördüğünüzü mü söylüyorsunuz?"

"Baba"nın Atatürk’e olan bağlılığı tartışılmazdı.

Hemen atıldı:

"Hayır, hayır! Biz Atatürkçüyüz. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’na başlarken Hacıbektaş’a gelmiş ve bizim dedelerimizden destek istemiştir. Hatta ’Cumhuriyet’ kelimesi ilk olarak bizim dedeyle yapılan sohbette ortaya çıkmıştır. Ben size Atatürk’ten sonra gördüğümüz baskıyı anlatıyorum."

Masada oturan diğer Alevilere döndüm...

Onlar da yaşlı Alevi’nin sözlerine destek verdiler.

Ancak yaptığımız sohbette ortaya çıkan ağır "Menderes propagandası"ndan rahatsız olan bazı genç Aleviler, olaya müdahil oldular.

Dediler ki:

"Bu amcalar, Hacıbektaş’ın kalan son sağcılarıdır. Sağ iktidarların Alevilere yaptıklarının farkında olan bizler, yıllardır soldayız. Bu amcalar azınlıktadır. Hacıbektaş solun kalesidir."

Genç Alevilerin yaptıkları bu açıklamanın ardından...

Hacıbektaş’a gelirken kafamda oluşturduğum şablon yeniden devreye girdi de biraz rahatladım.

* * *

Siyaseti bir tarafa bırakırsak...

"Hacıbektaş nasıl bir yer" diye soracak olanlara hazırladığım 5 maddelik bir yanıt var:

BİR: Yeryüzünün en emin beldesidir. İKİ: Hoşgörünün kralı buradadır. ÜÇ: Misafirperverliğin bu kadar abartıldığı başka bir yer bilmiyorum. DÖRT: İnsan olmanın bir değer taşıdığı yerdir burası. BEŞ: Şurası kesin: Buraya ilk kez gelen biri, "Ben Hacıbektaş’ı böyle bilmezdim" diye ayrılır.

Meral Akşener hakkında her şey

Hani eskiden komünist kovalamaktan kitap okumaya vakit bulamayan deli fişek ülkücü gençlere, "Biraz mürekkep yalamış başbuğ abiler" yol gösterirmiş ya...

Meral Akşener’in de işte o türden bir abisi varmış.

Kendisinden "Hoca" diye söz edilen, "dava delisi" bir abi...

Meral’in bilinçlenip "ülkücü kız" olmasında bu abinin etkisi kesindir.

Ama biz Türkler, Meral Akşener’i "Yılmaz bir Tansu Çiller savunucusu" olarak bildik, tanıdık.

O kadar Çillerci idi ki, bir seferinde, "Tansu Çiller’e yapılan saldırılar karşısında partili gençlerimizi zor tutuyoruz" diyerek hem Akşener olgusunun topluma yerleşmesine neden oldu, hem de DYP’de olmasına karşın nasıl bir "Asena" tabiatında olduğunu kanıtladı.

Mükafatını da gördü:

Tansu Çiller, İçişleri Bakanlığı koltuğu ona teslim etti.

O da 28 Şubat günlerinin en zorlu döneminde Çiller’e sadakatten milim sapmadı.

O kadar sadıktı ki, "O benim büyüğümdür" diyerek Özer Çiller’in elini öperdi.

İçişleri Bakanı olarak sergilediği performanstan sonra sağ camiada adı biraz "erkek kız"a, biraz da "yürekli bacı"ya çıktı...

Tansu Çiller’in düşüş döneminden sonra bizim "yürekli kız", Tayyip Erdoğan’a yanaştı...

Neredeyse "Erdoğan / Gül / Arınç / Şener" dörtlüsüne "beşinci" olarak girecek ve hareketin asli unsuru olacaktı.

Ancak ne olduysa oldu, Akşener yolun daha başında AKP defterini kapatıverdi.

Bir dönem suskun kaldıktan sonra...

"Yetti bu gurbetlik" diyerek MHP’ye girdi.

Şimdi MHP kurmayları arasında sayılıyor.

Bahçeli’nin elini öpüp öpmediğini bilmiyoruz ama sıkı bir Bahçeli yanlısı olduğunu görüyoruz.

Bir de AKP’yi "kurumlar arası kavga"ya yol açtığı için eleştiriyormuş...

Halbuki 28 Şubat döneminde ülkenin en önemli kurumunun en önemli ismi, kendisini "kazığa oturtmak" ile tehdit etmişti.

Demek ki o dönemin kurumlar arası kavgalarını şimdi anımsamak bile istemiyor.

Ne diyelim? Vatana millete hayırlı olsun...
Yazarın Tüm Yazıları