Başka tür şehit annesi

MEMLEKETİMİZİN şehitlik tarihinde ilk kez bir şehit annesi, o alışılmış mütevekkil ve gururlu edayı takınarak "Vatan sağ olsun!" dememiş, aksine yaman bir "şahadet sorgulaması" yapmıştı.

O anne, Hakkári’nin Çukurca ilçesinde şehit düşen Asteğmen Burak Okay’ın annesi Neriman Okay idi...

Şöyle demişti Neriman Hanım:

"Oğlumu bisiklete bindirmedim ben, kaza yapıp, ölür diye. Devlet okullarında okutmadım, döverler diye. Ben oğlumu askere gönderdim. Ben onu öldürün diye mi verdim?"

Bu ilk kez oluyordu.

Kutsal, dokunulmaz ve sorgulanmaz şehitlik müessesi ilk kez, bir şehit annesi tarafından didikleniyordu.

Herkes gibi ben de "Acaba Genelkurmay ne diyecek?" diye bekledim.

Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, annenin tepkisi kendisine sorulunca, müthiş bir olgunluk ve incelik göstermiş ve "Şehit annesi ne derse bizim başımızın üstündedir" demişti.

Fakat ne yazık ki...

Başbakan Erdoğan, benzer bir inceliği gösterememişti.

"Ben bu şehit ailesini dinlemem" diyerek, evladını kaybetmiş anneye sırt çevirmeyi tercih etmişti...

O zaman ben de "Dinle Başbakan" diye bir yazı yazmış, "memleket uğruna bir evlat vermiş annenin, ne söylerse söylesin dinlenmesi gerektiğini" anlatmaya çalışmıştım.

* * *

Şimdi görüyorum ki...

Ne benim "Dinle Başbakan" çağrım, ne de aradan geçen zaman Başbakan’ı yumuşatmış.

İşte bakın:

Uğur Dündar’a "şehit anneleri" konusunda görüşlerini anlatan Başbakan Erdoğan, o "aykırı şehit annesi" karşısında hálá nasıl da anlayışsız...

Şöyle diyor Erdoğan:

"Annelerimizin evlatlarının şehit haberini aldığı zaman üzüntüsü olduğu kadar sevinci olduğunu da görüyorum. Ama başka türler de çıkıyor."

Başbakan’ın burada "başka türler" diyerek nitelediği şehit annesi, Neriman Okay’dan başkası değil...

Yani...

Erdoğan, Neriman Hanım’ın isyanı konusundaki "sıfır tolerans" yaklaşımını sürdürüyor.

Oysa...

Kendi evlatlarının çeşitli nedenlerle "söylentilere konu edilmesi" karşısında bile, yani bu kadarcık bir mesele karşısında bile haklı olarak isyan eden Tayyip Erdoğan’dan, ölmüş evladının arkasından isyanını dile getiren bir anneye karşı biraz daha anlayışlı olmasını beklerdik.

Hiç olmazsa o annenin eleştirilerinden en fazla alınması gereken Genelkurmay Başkanı’nın gösterdiği inceliği örnek almasını beklerdik.

Ama heyhat ki heyhat!

Uzmanından Arınç analizi

ARTIK kendimi iyiden iyiye "Bülent Arınç uzmanı" gibi hissetmeye başlamış durumdayım.

Yanlış anlaşılmasın: Bunu bir gurur vesilesi yapıyor değilim.

Aksine...

"Bülent Arınç uzmanlığı"nın öyle gıpta edilecek bir pozisyon olmadığının fena halde farkındayım.

Ama son tahlilde...

Bülent Arınç’ın, ancak mutsuzluktan mutluluk devşiren bir adam olduğunu, kendisine ayrımcılık yapılıyor hissine kapılmaktan müthiş keyif aldığını ve Türkiye’nin iki numaralı koltuğunu işgal etmesine karşın "Yetişin komşular! Zulme uğradım" edası takındığını ilk kez yazma şerefi bana nail olmuştu...

Madem öyle...

O halde işin hakkını verelim ve Arınç’ın analize muhtaç yeni yönlerine işaret ederek görevimizi hakkıyla yapmış olalım.

* * *

Efendim, sevgili Arınç’ımız, Manisa’da yaptığı konuşmada şöyle demiş:

"Ben bir kırık sandalye için arkadaşını tepeleyen insanlar bilirim. O sandalyelerin en güzeline oturdum, ama günü geldiğinde o sandalyenin daha güzelini can kardeşimin önüne koydum ve bundan dolayı da hiç üzülmedim."

Evet, bunları söylemiş ve ardından gözleri nemlenmiştir Arınç’ın...

Gelelim analize...

Arınç’ın bu sözlerinin anlamı şudur:

Bilgemiz Ferrari’sini satmıştır ama gözü hálá Ferrari’dedir.

Ya da şöyle söyleyelim:

Sandalye terk edilmiştir ama bilinçaltında o sandalyenin "Dünyanın en güzel sandalyesi" olduğu bilgisi öyle bir yer etmiştir ki, o terk ediş bir türlü unutulmamaktadır.

Hadi daha açık yazalım...

Şöyle düşünmektedir Arınç:

Ben ki "dünyanın en güzel sandalyesi"ni can kardeşime terk ettim. Ama o da ne? Yoksa bu fedakarlık kimsenin umurunda değil mi? O halde neyi feda ettiğimi haykırayım da olay yabana gitmesin.

Kısacası Arınç, "dünya nimetlerine yüz çeviren" bir derviştir.

Ancak...

Hem yüz çevirdiği o nimetin ne kadar tatlı bir nimet olduğunun bilincindedir...

Hem de nimetten yüz çevirdiği için takdir beklemektedir.

Yani beklentisi bol bir zamane dervişidir bizim Arınç.
Yazarın Tüm Yazıları