Washington’daki balçık Ankara güneşi ile sıvanamıyor...

Washington’da Türkiye konusuna bir hayli, dikkat çekici ölçüde ilgi var.

Haberin Devamı

Bunu gözlemleyebilmek çok zor değil. Düşünce kuruluşlarının Türkiye konulu toplantılarına katılanların özelliklerine ve sayılarını bakarak, bir hükme ulaşabilirsiniz.

Washington’un en itibarlı düşünce kuruluşlarından biri olan Brookings Institution, bir süredir TÜSİAD’’ın da desteğiyle, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris’in gözetiminde bir Türkiye programı düzenliyor. Her iki ayda bir, Türkiye’den üç kişi davet ediliyor ve önce aralarında burada yaşayan Türklerin de katılabildiği, daha sonra dar katılımlı ve “Washington eliti”nin katıldığı yemekli, iki toplantı ile Türkiye gündemi tartışılıyor.

Üçüncüsü gerçekleştirilen Brookings Türkiye Programı’nın konuşmacılarından biriydim. Brookings’in salonuna girdiğimde, büyük salonun tümünü, 100 civarında kişiyle dolu gördüm. Yaz zamanı, Washington’un öldürücü rutubetiyle etkisi iyice artan 35 derece sıcaklıkta böyle dolu bir salona tanık olmak ilginçti.

Haberin Devamı

Bugün (Perşembe) Wilson Center’da Henri Barkey ile birlikte “Türkiye-Kuzey Irak-Kerkük” konulu bir konferansın konuşmacısıyım. Konferans konusu açıklanalı beri, 134 kişinin (çoğunlukla Amerikalı) katılacaklarına ilişkin isim yazdırdıklarını öğrendim. Wilson Center’da bundan sekiz yıl önce yarım yıl çalışmıştım. Her gün, hemen her konuda yapılan konferansların en babayiğitinin 20-30 kişi düzeyinde (genellikle tüm düşünce kuruluşu toplantılarının ortalama rakamıdır) bildiğim için, Türkiye konusunun, bu fevkalade sıcak ve rutubetli Washington yazında, özel bir ilgi oluşturduğunu anlayabiliyorum.

Ancak, bu yoğun ilginin, biz Türkleri “sevindirici” olmaması gerekiyor. Zira, ilginin kaynağında Türkiye’nin bir “kriz ortamı” içinde “belirsiz bir geleceğe” yol almasının yol açtığı kaygılar yer alıyor. İşin özünde bir “olumsuzluk” söz konusu.

Bu gibi durumlarda, “no news-good news” yani “hiç haber gelmiyorsa, iyi haberdir” deyişinin geçerli olması daha evladır. Türkiye’nin, başta jeopolitiği, uluslararası sistemde özel bir ilgi konusu olmasına hak verdiriyor ve anlamlı kılıyor ama Washington’daki bu yoğun Türkiye ilgisi, Türkiye’nin son dönemde cevapları belli olmayan çok sayıda “soru işareti” üretmesiyle ilgili.

Haberin Devamı

 

***          ***       ***

 

Bu arada, Türkiye’de bir haftadır büyük gürültü koparmış olan, Hudson Institute’taki “Türkiye’de kıyamet senaryosu” konusunun Amerikan başkentinde pek de bilinmediği anlaşılıyor. Önceki gün Brookings’de konuşurken, “Hudson Institute” ve “senaryo” sözcüklerini telaffuz ettiğimizde, Mark Parris, salonu doldurmuş olan Amerikalıların, tüm Türklerin bildiği bu sözcüklerden hiçbir şey anlamayacaklarını düşünerek, sözümüzü kesti ve bu sözcüklerin ne anlama geldiğini, onlar için kısaca açıkladı.

Konunun Türkiye’de konu olmaya devam ettiği ise Genelkurmay’dan yapılan açıklama ve Zeyno Baran’ın yalanlamasına Türk medyasında verilen yerden anlaşılıyor.

Haberin Devamı

Genelkurmay açıklamasında şu satırlar özellikle ilgimi çekti:

"Genelkurmay Başkanlığınca, bu tartışmaların boyutlarını ayrıntılı olarak saptamak ve yaratılan bu ortamın arkasındaki aktörlerin gerçek yüzlerini ve niyetlerini ortaya çıkarmak maksadıyla, özellikle başlangıçta bir açıklama yapılmamış, beklenilmiş ve olayın yeteri kadar tartışıldığı sonucuna varılarak bir açıklama yapılmasına karar verilmiştir.

 

Önemli bir gazetenin ABD muhabirliğini yapan ve bu konuda yeterli tecrübesi olması gereken bir muhabirin bu olayı saptırır tarzda haberler yapması, TV kanallarında yanlış yorumlarda bulunması maksatlı bir girişim olarak görülmüştür...

Toplantıyı gündeme taşıyan basın mensubu tarafından iddia edilen: "Türkiye'ye teslim edilmesi düşünülen teröristlerle ilgili haber" tamamen hayal ürünü olup, yalanı yalanla örtme ve hedef saptırarak kurumları karalama amacını taşımaktadır. O nedenle bu konu, söz konusu gazetecinin açıklık getirmesi gereken bir husus olarak görülmektedir...”

Haberin Devamı

Bu satırları okuduktan sonra, tartışmaya “nokta konulduğu” sonucuna değil, “soru işaretleri”ni daha da arttırdığı sonucuna vardım. Zira, açıklamada kastedilen Milliyet ve CNN Türk Washington Temsilcisi Yasemir Çongar, ciddiyeti ile bilinen, itibarlı ve bugüne dek Washington’da görev yapan Türk gazetecileri arasında –kimse alınmasın- “en başarılı” olduğu tartışma götürmeyen bir meslektaşımızdır.

Söz konusu “Hudson Institute Senaryosu” haberini yayınlamadan önce, toplantıya katılan üç kişiyle görüşmüş, toplantı davetiyesini ve “senaryo metni”ni elde etmiş ve yetmemiş, toplantıyı düzenleyen Zeyno Baran’a yayınlayacağı haberin metnini gösterdikten ve onun onayını aldıktan sonra yayınlamıştır.

Haberin Devamı

Bütün bunları nereden mi biliyorum?

 Washington’dayım da, oradan biliyorum. Hem Yasemin Çongar’dan, hem de toplantıya katılmış kişilerden konuyu gerçek boyutlarıyla dinleyip, öğrendim.

 

***       ***        ***

 

Zeyno Baran’ın yalanlamasının ise önemi yok. Zira, Hudson Institute’un Başkanı Ken Weinstein’ın açıklaması, Zeyno Baran’ın yalanlamasını yalanlıyor. Weinstein, toplantı içeriği ve “senaryo”yu şu cümlelerle doğruluyor:

"Bu tür tartışmalar, tüm düşünce kuruluşlarında yapılmaktadır. Bu eylemin, Türkiye'de gerginliği artırmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmediğine bakılırsa, her kim bu kapalı toplantının kurallarını ihlal ettiyse, bu eylemlerinden utanmalıdır.''

Her kurum, kendisini ve mensuplarını korumak için “duyarlı” davranabildiğine göre, Türk medyası da, Washington’daki en değerli ve haberciliğinde en titiz ve ciddi mensubunu, Yasemin Çongar’ı savunmakta duyarlı olmak zorundadır. Çongar, “güneşin balçıkla sıvanamayacağı”nı ortaya koyma işlevini, yıllardır başarıyla yerine getiriyor.

Washington’daki balçık da Ankara güneşi ile sıvanamıyor.

Yazarın Tüm Yazıları