Ortadoğu kábusları ve Türkiye

ORTADOĞU’da kábus senaryoları büyük süratle gerçekleşiyor. Filistin, Irak ve Lübnan amansız sivil savaş içinde veya eşiğinde. Sorunsuz veya sorunlarıyla hiç değilse bu aşamada başa çıkabilen ülkelerin sayısı çok az.

Bunların başında Körfez’in küçük ülkeleri geliyor. ABD’nin Irak’a müdahalesinin tetiklediği petrol fiyatlarındaki artışın getirdiği zenginlik, nüfusu çok az olan bu ülkelerde siyasi ve sosyal patlamaları önlüyor.

Suudi Arabistan da petrol zengini, fakat jeopolitik konumu, yönetim sistemindeki zaafları, önemli bir Şii nüfusuna sahip olması, İran’ın nükleer programı ve bölgede artan nüfuzu, onu daha kırılgan hale getiriyor.

Bütün Körfez ülkeleri, ABD ile çok yakın işbirliği içindeler. Başka seçenekleri yok.

* * *

Ortadoğu’daki son dram Filistin’in ikiye bölünmesidir. HAMAS’ın kuvvetleri, Fetih’in kuvvetlerini yenerek Gazze’nin tamamında hákimiyetlerini kurdular. Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas da bunun üzerine Haniye’nin başkanlığındaki hükümetin görevine son verdi. Gazze halkı şimdi, her türlü mali yardımdan mahrum bırakılarak kaderine terk edilmiş bulunuyor.

Gazzeliler kendi liderlerinin olduğu kadar İsrail’in, ABD’nin ve AB’nin politikalarının mağduru oldular. Fakat Gazze’deki gelişmeler bütün bölge için tehlikeli. Mısır’daki bir düşünce merkezi üyesinin değerlendirmesi, bu endişeyi yansıtıyor:

"En büyük kábusumuz gerçek oldu. Sınırımızda bir Hamastan var." Ürdün ise hem Filistin’deki hem de Irak’taki gelişmelerden etkilenecek bir konumda.

Lübnan’da kriz içinde kriz mevcut. Hizbullah, hükümeti boykot etmeyi sürdürüyor. Lübnan ordusu ile bir Filistin mülteci kampında yuvalanmış El Kaide ideolojisinde bir radikal İslamcı örgüt mensupları arasındaki silahlı çatışma bitmek bilmiyor. Istırap çeken yine Filistinliler. Kamplarını terk etmek mecburiyetinde kaldılar.

Lübnan deyince Suriye’ye değinmemek imkánsız. Beyrut’ta bir milletvekilinin katli, Hariri cinayetinde olduğu gibi şüphelerin Şam üzerinde yoğunlaşmasına yol açtı. Irak’a gelince, durumun her gün daha kötüye gittiğini söylemek abartılı olmaz. ABD’nin kuvvet miktarını artırması, güvenliğin tesisine şimdiye kadar yardımcı olmadı. Her zamankinden fazla insan ölüyor, mezhep kavgaları kızışıyor, parçalanma tehlikesi büyüyor.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bölge için belki de hepsinden daha vahim bir patlamanın Pakistan’ı sarsmasından duyulan kaygı yaygın. Başkan General Müşerref’in, Yüksek Mahkeme Reisi Muhammed Şovdri’yi azletmesine halkın duyduğu tepki karşısında Müşerref’in olağanüstü hal ilan etmesinin, buhranı daha da derinleştirmesinden korkuluyor. Halen menfada olan muhalefet partilerinin liderleri Navaz Şerif ve Benazir Butto, demokrasiye avdet edilerek seçimlere gidilmesi çağrısında bulunuyorlar.

* * *

Seçimlere gidilerse temsil ettikleri partilerin mi, yoksa köktendincilerin mi iktidara geleceği belli değil. Pakistan’da demokrasinin her zaman çok kırılgan olduğu, siyasi mücadelenin kıyasıya cereyan ettiği, yolsuzluğun sınır tanımadığı unutulmamalıdır. Köktendincilerin her yerde yeşerdiği ortam Pakistan’da fazlasıyla var.

Ortadoğu genelindeki çöküş eğilimi karşısında Türkiye’nin istikrarlı bir demokrasi olmakta devam etmesi, ABD ve AB için de hayati bir önem taşır. Türk demokrasisi için PKK terörünün ve onun kaçınılmaz siyasi etkilerinin ne kadar ciddi bir tehdit teşkil edebileceği bilincine artık varmaları lazımdır.

Bunun yanında Türkiye’de bütün partilerin terörü bir siyasi istismar konusu yapmaktan vazgeçmeleri hepsinin menfaati gereğidir.
Yazarın Tüm Yazıları