Şövalyeler mücadelesi

BANA göre siyaset, bir "şövalyeler mücadelesidir". Çalılıklar arasında saklanıp oraya buraya uzaktan kumandalı mayınlar koyan, göğüs göğüse mücadeleyi göze alamayan, hayatı kalleş pusuların kuytularında geçmiş cücelerin savaşı değildir.

Bana göre siyaset, belden yukarı yapılan bir grekoromen zarafetidir.

Bana göre siyasetin; yani mertçe siyasetin tabiatında, belden aşağı vurma pespayeliği yoktur.

Bana göre siyaset böyle olmalıdır.

Siyaset bir "primus interpares" sanatıdır.

Eşitler arasında birinci olma yarışıdır.

* * *

Eğer, bu kutsal cumhuriyet, mert insanların verdiği kahramanca bir mücadele sonucunda kurulmuşsa, onu korumak adına ortaya atılanların da o savaşla yazılan mertlik kanunlarına uyması gerekir.

Öyle değil mi?..

Biz de belden aşağı vuracaksak, biz de yol kenarlarına kalleş mayınlar döşeyecek, bunu uzaktan patlatacak, her tarafa kalleşçe pusular atacak kadar küçüleceksek, Kandil’deki kalleşten ne farkımız kalır?

Eğer, bu kutsal cumhuriyetin yanına bir de "demokrasi" kelimesini yazmışsak, bütün hayatı belden aşağı dernekçiliklerle geçmiş küçük insanların aramızda ne işi olabilir?

Göğüs göğüse mücadele edemeyen, gözünü gözümüze dikemeyip, gözü hep belden aşağılarda dolaşan karakterler, demokrasi yarışına çıkan insanlarla aynı kulvarda nasıl koşabilir?

Koşar.

Daha doğrusu, siz koşarsanız, onlar hep çelme takar.

Lastiğinizi patlatır, ayaklarınızın altına çiviler döşer.

* * *

Günlerdir cami avlularında, cenaze başlarında yapılanlara bakıyorum.

Günlerdir, küçük siyasetleri, biçare amaçları için şehit cenazelerini bile istismar edecek kadar alçalmış ruhlara bakıyorum.

Elbette şehit anasını, babasını, kardeşini kastetmiyorum.

Elbette içi gerçekten yanan, çocuğu şehit olmuş veya olacak olan analara demiyorum.

Ben o şehit cenazesi başında küfürlerden medet umanları kastediyorum.

Ve içimden haykırmak geliyor.

Olmaz, diyorum.

"Olmaz, bayrağa sarılı o tabutun başında siyaset olmaz."

O tabuttan siyasi rant çıkmaz.

Çıkmamalıdır.

Ay yıldıza sarılmış tabutun tahtasından, siyasi mania imal edilemez.

Onun üzerinde engelli koşu olmaz.

Günlerdir haykırıyorum.

Tabut başında siyaset bölücülüktür.

PKK’nınkinden daha büyük bölücülüktür.

Hükümette ister AKP, ister CHP, ister İşçi Partisi, ister MHP olsun...

Kim olursa olsun tabut siyaseti bölücülüktür.

Bunu yapan, dün oy verdiğim parti de olsa, yarın oy vereceğim parti de olsa hiç fark etmez.

Çünkü ben diyorum ki, siyaset "şövalyeler mücadelesi"dir.

Değilse de olmalıdır.

Diyorum ki, bu siyasetin centilmenlere yakışan kuralları, mert insanlara yakışan kaideleri olmalıdır.

Diyorum ki, siyasi rakibinin çocuğuyla, eşiyle, kardeşiyle, yakınıyla uğraşmamak da bu mertliğin bir numaralı kanunu olmalıdır.

Bizler eğer, adımızı insanların hanesine yazdırmak istiyorsak, siyaseti de adının hizasında "insan" yazılı şövalyelerin mücadelesi haline getirmek istiyorsak, bu kanunları bizzat kendi ellerimizle yazmalıyız.

Centilmenliğin tabuları vardır.

Kırmızı çizgileri olmalıdır.

O çizgilerin altına inmemeliyizdir.

Bize yakışan budur.

Siyasette bedel, centilmence ödetilmelidir.

Ve önemlisi, hepimize ait acılar hiç kimsenin tapusuna geçirilmemelidir.

Cepheden dönen her tabutun vasiyetinde şu yazar:

"Benim ruhum Türk milletine emanettir."

O tabutun başında birlikte ağlamalıyızdır.

Cami avlusunda veya köşelerinde, o tabutu siyaset kürsüsüne çevirmek isteyenlere birlikte karşı çıkmalı, birlikte haykırmalıyızdır:

"Kardeşim musalla taşı seçim kürsüsü değildir..."
Yazarın Tüm Yazıları