Ufuk, seni hiç unutmayacağız

ŞAİR haklı, ne diyor, "her ölüm erken ölümdür".

Ama, Ufuk Güldemir’in aramızdan ayrılması, gerçekten çok erken. Ufuk’u anlatmak için, önce 80’li yıllara, Cumhuriyet Ankara Bürosu’na dönmek gerek. Tevazu sınırlarını aşmak pahasına, o efsanevi büroya. Öyle büro bir daha Türk basınına zor gelir.

Ufuk’la birlikte, önce aramızdan ayrılanları yad etmek bir görev.

Uğur Mumcu, Mustafa Ekmekçi, Sofu Tuğrul, Yılmaz Gümüşbaş, Engin Karadeniz, Vural Saygılı, Betül Uncular, Hakkı Erdem, Levent Sanin, Rafet Genç.

Hepsi ayrıldı aramızdan. Hepsi de, genç yaşta.

YILDIZLAR KADROSU

O günün Cumhuriyet Ankara Bürosu, Türk basının yıldızları. O zaman da öyle, bugün de. Şu listeye bakmak yetiyor.

Altan Öymen, bir ara CHP Genel Başkanı, halen Radikal yazarı. Sedat Ergin, Milliyet Genel Yayın Yönetmeni. Enis Berberoğlu, Hürriyet Ankara Temsilcisi. Tuncay Özkan, Kanaltürk’ün sahibi.

Serdar Turgut, Akşam Genel Yayın Yönetmeni. Cüneyt Arcayürek, Cumhuriyet yazarı. Ahmet Tan, bir ara Turizm Bakanı, CHP milletvekili adayı. Bilal Çetin, Vatan Ankara Temsilcisi. Doğan Akın, Milliyet Haber Müdürü. Erbil Tuşalp, kaç kitap yazdığını hatırlamıyorum.

Jülide Gülizar, TRT eski spikeri. Faruk Bildirici, Hürriyet Ankara Temsilci Yardımcısı. Ümit Aslanbay, Hakan Aygün, Havva Can, çeşitli TV ve dergilerde. Turan Yılmaz, Hürriyet Ankara. Semih İdiz, Milliyet. Işık Kansu, Cumhuriyet. Azmi Özgür, TOBB.

Aramızdan ayrılanlar ve halen saydığım yerlerde görev yapanlarla birlikte, ben de Cumhuriyet Ankara Temsilcisi.

UFUK GÜLDEMİR

İşte, yukarda saydığım kadroda yer alan yıldızlardan biri de, Ufuk Güldemir.

Sedat Ergin
’le birlikte Cumhuriyet Ankara Bürosu’na katılıyor, sanıyorum yıl 1978. Ufuk, Cumhuriyet’e THA’dan geçiyor. Akıcı İngilizce biliyor. İyi okumuş, iyi bir aileden geliyor, iyi giyiniyor, o zaman için lüks sayılabilecek arabası bile var.

Büroda yerinde duramayan, her zaman hinlik düşünen biri. Hayatı alaya alıyor, ama işinde ciddi.

O günleri bizlerle paylaşan herkes biliyor. Ben sıkı disiplinli, o gırgır ve sevimli üslubuyla, benim yönetim üslubuma ters. O nedenle, ara sıra yıldızımız pek barışmıyor. Hatta, bir ara küsüyoruz.

Küslük epey sürüyor. Zaten yollarımız ayrılıyor. O önce Washington’a gidiyor, döndükten sonra TV yöneticisi oluyor. Üç-beş yıl sonra, İstanbul’da bir partide barışıyoruz. O tarihten itibaren, geçmişi unutuyoruz, belli aralıklarla görüşmelerimiz sürüyor.

Bir ara Milliyet’e geliyor, oradan Sabah’a geçiyor. Ve yeniden TV’ye dönüyor. Türkiye’de İnternetle birlikte, ilk haber portalını Ufuk kuruyor.

Önce haber portalı olan Habertürk sonradan günümüzün üç, dört önemli haber kanalından birine dönüşüyor. Arada Habertürk Gazetesi’ni çıkartıyor.

Ufuk, denildiğinde ya da Ufuk’u düşündüğümde, gözümün önüne hep muzip ve sevimli bir genç geliyor. Hırslı, iddialı, zeki, başarılı bir gazeteci geliyor.

Türkiye’nin gergin ortamında ya da birlikte çalıştığımız büroda tatsız bir olay yaşandığında, ortalığı yumuşatan, hepimize, "hayatı acaba fazla mı ciddiye alıyoruz" diye düşündüren hep Ufuk.

Hastalığını duyduğumda, onu Amerika’dan arıyorum. Döndükten sonra, İstanbul’da görüyorum.

Ufuk, aramızdan çok erken ayrılıyorsun. Bu sana hiç yakışmıyor. Ne yazık ki, sana son görevimi yerine getiremeyeceğim, çok üzgünüm, affet beni. Çünkü, uzakta bir yerlerdeyim.

Seni hiç birimiz unutmayacağız, bunu adın gibi biliyorsun.
Yazarın Tüm Yazıları