Akılları hep imam hatipte

SON Milli Eğitim Şûrası’nın asıl amacının eğitime dini bir içerik vermek olduğunu şûra toplantılarının yapıldığı günlerde yazmıştım.

Aradan epeyce zaman geçti, şûrada alınan kararlar unutuldu zannediyordum ki Milli Eğitim Bakanlığı, imam hatip lisesi mezunlarına üniversite yollarını açacak bir düzenleme için harekete geçti.

Katsayı uygulamasının kaldırılması sonucunu doğuracak bu düzenleme gerçi YÖK’ün onayı olmadan uygulanabilir değil.

Bu durum, hükümetin imam hatip sorununu, bir eğitim sorunu olarak değil, seçim propagandası aracı olarak ele aldığını gösteriyor.

O zaman da yazmıştım, tekrar yazayım: Türkiye’de eğitimin sorunu, imam hatip liseleri mezunlarının isterlerse savcı, kaymakam, mühendis, doktor olmaları sorunu değildir.

Türkiye’de çok ciddi bir lise eğitimi reformu yapılması gerekiyor.

Üniversitelerin kapılarına hiçbir mesleki vasfa sahip olmadan yığılan yüz binlerce öğrenci ve buna karşın yetişmiş ara eleman sıkıntısı çeken sanayi kuruluşları varken reformun nerede yapılması gerektiği çok açık.

Türkiye, lise eğitimini, mesleki eğitime önem verecek şekilde yeniden düzenlemek zorunda.

Ama hükümetin aklı sadece imam hatiplerde!

Hortumtepe’de ihale zamanı

TOPLU Konut İdaresi Başkanı, Seyrantepe’de yapılacak ve Galatasaray’a devredilecek stadyum için ay sonunda ihaleye çıkılabileceğini söylüyor.

Bu konuyla ilgili olarak yapılan protokole göre Galatasaray, Ali Sami Yen Stadyumu’ndaki "kullanım hakkını" TOKİ’ye devredecek ve TOKİ buraya iş merkezi yapıp para kazanacak, stadyum da bu parayla yapılacak.

Ama hálá yanıtlanmamış sorular var, defalarca sordum, yine sorayım:

Ali Sami Yen Stadyumu’nun üst kullanım hakkının Galatasaray’a devrine ilişkin sözleşme hükümlerine uyuldu mu, Galatasaray yükümlülük-lerini yerine getirdi mi?

Galatasaray’ın yükümlülüklerini yerine getirmediği ve Ali Sami Yen’deki üst kullanım hakkını yasal olarak kaybettiği bir gerçek.

O halde şimdi "Ali Sami Yen’i verecekler, onlara stadyum yapacağız" yalanına ne gerek var?

TOKİ Başkanı, ortada projesi bile olmayan bir işi ihale edecek. Gazetecilere söylediği alt-üst rakamlar arasında yüzde 30’a varan farklar var. İhale neye göre yapılacak?

Bu konuyla ilgilenmeye başladığımda bir müteahhit beni aradı ve "Boşuna uğraşıyorsunuz, o işleri kimlerin alacakları ve iş yapılırken maliyetlerin ne kadar yükseleceği bile şimdiden belli. Orası Seyrantepe değil, Hortumtepe! AKP yandaşı müteahhitlere para pompalamak için icat edildi, stadyum bunu kamufle etmek için sadece bir bahane" demişti.

İhale yapıldığında, işin kime, kaça ihale edileceğini ve sonunda kaç liraya tamamlanacağını da göreceğiz.

Artık ’takıyyeye’ gerek kalmadı mı?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın "Devlet laik olur, kişiler laik olmaz" anlamındaki sözlerinin üzerinde durmak gerek. Çünkü Erdoğan, bu sözlerle bugüne kadar neden gerçek anlamda bir özeleştiri yapmamış olduğunu da ortaya koyuyor.

Erdoğan’ın görüşünün temelini şu oluşturuyor: "Kişiler laik olamazlar. Dinin gereklerini yerine getirmek zorundadırlar. Ama devlet laik olabilir, ben de bir Müslüman olarak bu laik, demokratik, sosyal hukuk devletine hizmet ediyorum."

Başbakan’ın "kişiler laik olamaz" sözünü "ben kişisel olarak laik değilim" anlamında söylediğine hiç kuşku yok.

Bu en genel tanımla şöyle bir profil ortaya koyuyor: Yaşamını dinin kurallarına göre düzenleyen kişilik. İnancı tam ve bunun gereklerini yerine getirmek için ne yapması gerekiyorsa onu yapan bir insan!

O zaman şu soruyu sormak gerek: Söz konusu bu Müslüman’ın, yaşamdaki her sorunun yanıtını içinde barındıran bir inanç sistemine mensup olduğuna ve bu inanç aynı zamanda bir "dünya nizamı" olduğuna göre tercihi toplumsal düzenimizin bu esaslara göre belirlenmesi midir?

Sorunun yanıtı çok açık ve Başbakan’ın bugüne kadar neden bu konuyla ilgili kapsamlı bir özeleştiri yapmadığını da ortaya koyuyor.

Çünkü Başbakan’ın "değiştim, artık laik, demokratik düzeni savunuyorum" iddiası bir taktikten ibaret ve aslında değiştiği filan da yok.

Bugüne kadar ağzından net bir şekilde "şeriat düzenine karşıyım" sözlerinin çıkmamış olmasının da nedeni bu.

Buna "takıyyenin sonu" diyebilir miyiz, bilmiyorum. Ama "partiye merkez sağ vitrin yapalım" çabalarının takıyyeye bir süre daha devam edileceğinin işareti olduğunu söylemek mümkün.
Yazarın Tüm Yazıları