İkinci Papermoon çıkarması notları

SEÇİM öncesi "Halkın nabzını tutmak" maksadıyla Papermoon’dayım.

Buraya ikinci kez geliyorum ve kendimi hálá acemi hissediyorum.

Ama Allah’tan yanımda, buraya ve bu tür yerlere benden çok gelmiş olmasına rağmen, kendini korumayı bilmiş ve adının "Heveskár"a çıkmasına engel olmuş bir gazeteci, yani Fehmi Koru var.

Oturduğumuz masadaki isimler ise şunlar:

Sabah Grubu’nun başına getirilen, aldığı sorumluluk nedeniyle "rint meşrep" havadan çıkmış ve üzerine büyük bir ağırlık çökmüş olan Yavuz Onursal.

Başına gelen türlü belalar nedeniyle "Hamdık / Piştik" kıvamına girmiş ünlü reklamcı Nail Keçili.

Memleketin ünlü işadamlarından otomobil pazarlayan bir holding sahibi. Ve kendini biraz da "babacığım politikası"na adamış Ahmet Özal.

Masaya gelip gidenler de var:

Yıllar önce yaşadığımız bir tartışma nedeniyle, kimsenin anlamayacağı tarzda da olsa bana laf geçirmeyi ihmal etmeyen Güneş Taner.

Eski ANAP’lılar, politikadan elini eteğini çekmiş eski devletliler, televizyon kanalı sahibi işadamları falan...

* * *

Memleket seçime giderken... Herkes birbirine girmişken...

Masadaki bir numaralı mevzu şu:

"Turgut Özal içer miydi?"

Hani Milli Savunma Bakanımız Vecdi Gönül’ün, Bakanlar Kurulu toplantısında "Biraz boş bulunup" söylediği sözler üzerine başlayan tartışma.

Ahmet Özal diyor ki:

"Ben babamı tanımaz mıyım? Babam içki içmezdi."

Güneş Taner diyor ki:

"Ben rahmetliyle yıllarımı geçirdim. İçmezdi."

Nail Keçili diyor ki: "Ben 10 yıl rahmetlinin reklam işlerini yaptım. İçmezdi."

Genel kural böyle konuyor

Ancak...

Sonra rahmetliyle ilgili şirin sayılabilecek anılar ortaya dökülünce...

Anlıyoruz ki:

Rahmetli, "Damlası boğazımdan geçmez" tutuculuğunda değilmiş.

Bense masada bu muhabbet dönerken, aval aval etrafa bakıyorum.

"İçerdi / içmezdi" meselesinin bu kadar önem kazanmasının, memleket çığırından çıkarken, gecenin bir numaralı gündemi olmasına, Hakkı Devrim üstadımızın deyişiyle "taaccüp" ediyorum.

* * *

Sonra Ahmet Özal, babasıyla ilgili biraz da "menkıbe" sayılabilecek anılar anlatıyor.

Nail Bey durur mu?

O da rahmetliyle ilgili matrak sayılabilecek hatıralara dalıyor.

Sonunda bütün masa, "Rahmetli"nin ne kadar bambaşka bir adam olduğu konusunda karar kılıyor.

Yani...

Sizin anlayacağınız, Vecdi Bey’in boş bulunması sayesinde, seçim öncesi halkın nabzını tutmak amacıyla gittiğim Papermoon’dan eli boş dönüyorum.

Ve olay bir tür "Turgut Özal’ı anma gecesi"ne çevriliyor.

Bunun anlamı şudur: Üçüncü Papermoon çıkarması yakındadır.

Yavuz Donat muhtıra verdi

YAVUZ Donat aradı.

"Taş düşebilir / Ayı çıkabilir" şeklindeki Kastamonu söylencesini basında ilk kez kendisinin yazdığını söyledi.

Yavuz Donat, 28 Şubat’ın hengamesinde "Neler olabilir?" konusunu işlerken söz etmiş bu söylenceden.

"Kusura bakma ama Ahmetçiğim" dedi, "Seninki olmamış".

"Neden abi?" diye sordum.

Yanıt verdi:

"Sen İstanbul Türkçesi kullanmışsın. Onun aslı şöyledir: Daş düşebülü! Ağaç devrülebülü! Toprak kayabülü! Ayı çıkabülü! Her şey olabülü! Böyle yazacaktın. Sen tutmuş Kastamonuluyu Nişantaşı Türkçesiyle konuşturmuşsun."

Kısacası:

Meslek büyüğümüzden dersimi aldım, ediyorum ezber.

Türkan Saylan fotoğrafı

TÜRKAN Saylan’ın "tesettürlü fotoğrafı"nı yayınlamam üzerine iki tarz tepkiyle karşılaştım.

Dini bütün, muhafazakár, mütedeyyin, tesettürü görünce "Tamam" diyen kesimin tepkisi şöyleydi:

"Kardeşim sen ne yaptığını sanıyorsun? Türkan Saylan’ı dindar kesime şirin göstermek mi istiyorsun? Allah belanı verecek."

Bayrağı kapıp miting meydanlarına koşan, "Çankaya’da türbana geçit yok" diyen, rejime sahip çıkan kesimin tepkisi ise şöyleydi:

"Ne olmuş yani Türkan Hanım umreye gidip başını örttüyse? Ne yapmak istiyorsun? Laik olan dindar olamaz mı? Türkan Hanım’ı karalamaya ne hakkın var?"

Ben de diyorum ki:

Memleket tımarhaneye dönünce en başta gazetecilik ölür!

Çünkü...

Cepheleşmenin arttığı, propagandanın öne çıktığı bir dönemde...

Bir gazetecinin hiçbir maksat taşımadan, sırf enteresan bulduğu ve haber değeri taşıdığına inandığı için bir fotoğrafı yayınlaması işte böyle mahkûm edilir.

Ancak...

İşte buraya yazıyorum: Ben deliler ırmağından su içip kendini kalabalığa uyduranlardan olmayacağım.
Yazarın Tüm Yazıları