Memleket bölünürken

BİR taraf miting meydanlarını doldurup, "Salla bayrağı düşman üzerine" diye elindeki bayrağı AKP’ye doğru sallarken...

Bir taraf kendisini dışlanmış hissedip, meydanlara çıkamamanın ve sesini duyuramamanın ezikliği ve hıncı içinde kıvranırken...

Araya "367", "Bildiri", "Kanadoğlu kriterleri" falan girerken...

Tahammülsüzlük alıp başını giderken... Ve memleket, tam ortadan çat diye ikiye bölünürken...

Seçimden nasıl bir sonuç çıkacağını sanıyorsunuz?

Ara renkler görülür mü sanıyorsunuz?

"Birleşen ve devletle barışık muhafazakárlar", AKP’nin alternatifi olur mu sanıyorsunuz?

Unutmayın:

İkiye bölünmüş bir memlekette...

Seçmen iki taraftan birini seçer!

* *Ê *

O halde hükmümüzü verelim:

İster DYP ile Anavatan birleşsin...

İster Saadet ile BBP ittifak yapsın...

İster Cem Uzan lümpen takımını kafaya alma gayretini artırsın...

İster CHP ile DSP birleşsin...

Bu mitingler böyle sürdükçe...

"Bayrak sallayanlar" ile "Üzerine bayrak sallananlar" arasındaki derin çatlak daha da derinleştikçe...

Bu birleşmelerin, bu alternatif çıkarmaların hiçbirinin önemi kalmayacaktır.

Ara renkler, gri alanlar falan kaybolacaktır.

Hiç kimse AKP’den gayri muhafazakár, CHP’den gayri rejim savunucusu aramayacaktır.

Yani gidiş bu şekilde olursa...

Bir taraf CHP’ye, bir taraf da AKP’ye yönelecektir.

Oylar bölünmeyecektir.

* *Ê *

Yani demem o ki:

Bu gergin hava devam ettikçe...

Bu mitingler sürdükçe...

Tayyip Erdoğan ile Deniz Baykal ortamı gerdikçe...

Seçmen iki alternatiften birine yönelecektir:

Baykal’dan nefret etse de CHP’ye oyunu verecektir.

Normal koşullarda pekala Demokrat Parti alternatifine şans tanıyabilecekken böyle bir ortamda oyunu AKP’ye verecektir.

Kısacası...

Bu işten AKP ile CHP kárlı çıkacaktır.

Memlekette kardeşlik bitiyormuş, düşmanlık ve nefret tohumları ekiliyormuş, hoşgörü kalmıyormuş...

Koca memleket bir tımarhaneye dönüşüyormuş...

Herhalde işin bu kısmı Tayyip Erdoğan ile Deniz Baykal’ı pek ilgilendirmeyecektir.

Abdullah Gül için hasar tespit raporu

Gül’ün adı, Erdoğan’ın adıyla aynı hizaya yazılmıştır. Bu durum, "Abdullah Gül Tayyip Erdoğan’dan daha ılımlıdır" şeklindeki yerleşik yargıyı zedelemiştir.

Devlet ve devletçi güçler nezdinde bir imaj kaybıdır söz konusu olan... Ama AKP tabanı nezdinde de "efsane" haline gelmiştir.

Adı şimdilik o meşum "Cumhurbaşkanı olması sakıncalı kişiler" listesine girmiştir. Kurtuluşu ancak Çankaya’ya çıkmayı başararak sağlayabilir.

Bir Ali Fuat Başgil vardı... 1960 darbesinden sonra, Cumhurbaşkanı adayı olduğunda silahla tehdit edilerek bu işten vazgeçirilen sağın ünlü düşünce adamı Ali Fuat Başgil’den söz ediyorum... En azından Gül’ün durumu Başgil’inki kadar trajik değildir.

Öyle ya da böyle askerin muhtırasının bir numaralı muhatabı haline gelmiştir. Ve en büyük talihsizliği de buradadır.

Maalesef eleştiriler karşısında soğukkanlılığını koruyamamıştır. "Ne mutlu Türk’üm diyene" sözüne karşı olduğu yönündeki iddiaları yanıtlarken, "Eğer Türklük söz konusuysa benim kadar yetmiş yedi sülalesinin Türk olduğunu ispatlayacak adam çıkmaz" diyerek, kendisini eleştirenlerle aynı zihin yapısına sahip olduğunu göstermiştir.

Adının ilk üç harfini büyük yazarak onun ne kadar ABD’ci olduğuna gönderme yapanlar çıkmıştır. Ancak "Muhtıra"dan sonra ABD, "Tarafsız" kalarak Gül’e destek vermemiştir... Böylece "Tezkere"nin intikamı alınmıştır.

Aday ilan edilmesi gerçekten "Tebessümün zaferi" idi... Ancak sonuç alamaması tebessümün bu işlere yetmediğini kanıtlamıştır.
Yazarın Tüm Yazıları