“Kriz”in çıkış yolu ve Türkiye’nin asıl çıkmazı...

Bundan sonrasını, en azından, “en kısa vade” açısından kestirebilmek çok zor değil; bugün ya da yarın TBMM Cumhurbaşkanlığı ikinci tur oylamasından önce, Anayasa Mahkemesi kararı açıklanmış olacak ve bu karar, CHP’nin başvurusuyla aynı doğrultuda “367 şartı”nın doğru olduğunu bildirecek.

Haberin Devamı

Yani, Cumhurbaşkanı seçilemeden, Türkiye bir “erken seçim”e doğru yol almaya başlayacak.

Anayasa Mahkemesi’nin kararının nasıl çıkacağını nereden biliyorsun diye sormayın; çünkü kararın böyle çıkmasının yolları bir süredir kare kare döşeniyordu. Öyle ki, kararı garantiye altına almak için “sanal darbe” bile yapıldı, 27 Nisan gecesi bir “e-muhtıra” bile verildi.

Kararın böyle çıkmaması halinde, Türkiye’nin nasıl bir krize sürükleneceğini, nasıl bir kaosun Türkiye’yi beklediğini dün başvuruyu yapan CHP’nin lideri Deniz Baykal da açıkladı zaten.

Önceki hafta Ankara-Tandoğan’da, önceki gün İstanbul-Çağlayan’da yüzbinlerce kişi, toplanarak, Cumhurbaşkanlığı’na eşi başörtülü bir Ak Partilinin çıkmasına, “şehirli orta sınıflar”, başı açık milyonlarca bayan vatandaşımız ve aynı zamanda milyonlarca Alevi kökenli vatandaşımız adına “hayır” dediler.

Haberin Devamı

Bu tablo, bu derece açık seçik ortada iken, 11 üyesinin 7’si, -ülkenin en krizli anında hiç ortada gözükmeyen- Ahmet Necdet Sezer tarafından atanmış olan Anayasa Mahkemesi’nin, Ak Parti’nin benimsediği bir yorumla, “367 şart değildir” diyeceği ve 9 Mayıs’ta Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçileceği bir sürece kapıyı aralayacağını mı düşünüyorsunuz?

 

***       ***       ***

 

Şu tarihlere bakın; TBMM Başkanı Bülent Arınç, 12 Nisan’da TBMM üzerinde hiçbir güç tanımadığını, Cumhurbaşkanlığı seçiminin başlayacağı toplantı yeter sayısının 184 olduğunu söylüyor. İki saat sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, “sözde değil özde Cumhuriyet’in temel ilkelerine bağlı bir Cumhurbaşkanı” tanımı yapıyor. Ertesi gün, 13 Nisan’da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Harp Akademileri’nde konuşuyor ve “Cumhuriyet’in en büyük tehlike altında olduğunu” ilan ediyor. Bir gün sonra, 14 Nisan’da Ankara-Tandoğan’da yüzbinlerce kişi “Cumhuriyet’i koruma” mitingi yapıyor. Bunun eş anlamı, “Çankaya’ya Ak Parti oylarıyla seçilecek Cumhurbaşkanı’na hayır.”24 Nisan günü aday Abdullah Gül olarak açıklanıyor. 27 Nisan günü, TBMM, CHP, ANAP ve DYP boykotu ile, 361 katılımıyla toplanıyor. Abdullah Gül’e, Ak Parti’nin toplam milletvekili sayısından daha fazla, 357 oy çıkıyor. Aynı anda, CHP, Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyor ve gece yarısı, Genelkurmay internet sitesinde “e-muhtıra” veriliyor. 28 Nisan’da hükümet, pozisyonunu değiştirmeden sıkı duruyor. 29 Nisan’da, bu kez, İstanbul-Çağlayan’da Ankara’daki “Cumhuriyet’i koruma-Çankaya’da başörtülü eşi olan Cumhurbaşkanı’na hayır” gösterisi, daha da güçlü biçimde tekrarlanıyor.

Haberin Devamı

Ülke bir “siyasi kriz”e zaten sürüklenmiş vaziyette. “Ekonomik kriz”in ayak seslerini ise dün duyduk. Deniz Baykal, ne olur ne olmaz hesabı, Anayasa Mahkemesi’ne bir uyarı daha yapmak zorunluluğunu duydu; “367 şartı aramayan bir karar, Türkiye’yi içinden çıkılamayacak çok ciddi bir krize götürür...”

Herkesin –hatta Ak Parti’nin bile zımnen- mutabık olduğu krizden tek çıkış yolu, “erken seçim.”  Ak Parti’nin duruşu, daha ziyade, “boyun eğmeden ve mağduru oynayarak” erken seçime doğru ilerlemek.

Hal bu iken, yani Anayasa Mahkemesi kararı,Genelkurmay bildirisinden Deniz Baykal’ın basın toplantısında ifadesini bulan yaklaşım ile, ayrıca, Ankara-İstanbul sokaklarına, kendisiyle aynı dalga boyundaki toplumsal zümreler ve kurumların hükmetmesiyle zaten belirlenmiş gibidir. Anayasa Mahkemesi, aslında pek de ihtiyaç duymadığı muazzam bir siyasi-toplumsal baskı altına alınmıştır. Kararı, “367 şartı gerekir”den başkası olamaz. Aslına bakarsanız, işler bu raddeye geldikten sonra, olmamalıdır da.

Haberin Devamı

Dolayısıyla, içine sürüklenilen “kriz”den “en kısa vade”de çıkış yolu, aşağı yukarı belli: Erken seçime gidilecek.

Ama, son birkaç gün içine sıkışan dramatik gelişmelerin Türkiye’ye orta-uzun vadede ağır fatura çıkartmasından korkulmalı.

En kestirmeden şunu söyleyelim: Türkiye, 27 Nisan geceyarısı, 10 yıl geriye gitmiştir. Genelkurmay açıklaması, bir “askeri müdahale”dir. Yöntemi ve araçları bakımından 27 Mayıs (1960), 12 Mart (1971), 12 Eylül (1980) ve 28 Şubat (1997)’dan farklıdır ama “askeri müdahale”dir. Ve, bu, AB aday üyeliği ve tam üyelik müzakerelerine başlayabilmek için “olmazsa olmaz” şart olan “Kopenhag Kriterleri”nin daha ilk cümlesinin ihlalidir.

Haberin Devamı

Kopenhag Kriterleri, zaten iki paragraftan ibarettir. İlk paragrafın ilk cümlesi, ülkede “demokrasi için istikrarlı kurumların varlığı”nı öngörüyor. Kastettiği, “sivil irade”nin yansıdığı parlamento ve bu parlamentonun üzerine hiçbir gölgenin düşemeyecek olması. TBMM iradesine bu kadar kolay müdahale edilebilen, kırılgan bir demokrasi deneyiminin, Kopenhag Kriterleri’ne uyan bir ülke profili çizdiği şüphelidir.

Ekonomik açıdan ise, Türkiye, orta vadede “risk faktörü yüksek” ülke kategorisine 27 Nisan gece yarısından itibaren girmiştir.

Bir bakıma, Türkiye’nin AB’ye “aday üye” ilan edildiği 1999 Helsinki Zirvesi’nden önceki görüntüye geri dönülmüş gibi. O günden bugüne köprülerin altından çok sular aktı ama Türkiye 2007 fotoğrafının, hızla Türkiye 1997 fotoğrafıyla yer değiştirebileceği, bir “Genelkurmay açıklaması”yla mümkün olabiliyor.

 

Haberin Devamı

***         ***      ***

 

Bugün gelinen noktada, “gerçekçi” olmak gerekirse, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olabilme şansı da ve daha da önemlisi Ak Parti iktidarı da sona ermiştir. Elimizde, “iktidar kaybı”na uğramış bir Ak Parti hükümeti var. Hükümet boşluğu yok; ama bu hükümet, 27 Nisan öncesindeki kadar, altını çizerek belirtelim, 27 Nisan öncesindeki kadar “iktidar” değildir.

Erken seçime, dolayısıyla, Ak Parti hükümeti ve Ak Parti iktidar boşluğu ortamında gireceğiz.

Peki, ya erken seçimden Ak Parti, bugünkünden daha da güçlü bir parlamento çoğunluğuyla çıkarsa?

Olabilir. Bilmiyoruz. Çıkmayabilir de. En azından, Türkiye’ye Ak Partili (eşi başörtülü) bir Cumhurbaşkanı seçilmesine engel olan güç merkezleri, bu ilk amacı gerçekleştirdikten sonra, erken seçimin farklı bir tablo ortaya çıkarmasından umutlular.

“Toplum mühendisliği” seçim sonuçlarını ne ölçüde etkileyecek, göreceğiz.

Şimdilik, “en kısa vade”yi görebiliyoruz: Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile Cumhurbaşkanı seçim sürecinin durdurulması ve erken seçim yolunun açılması...

Yazarın Tüm Yazıları