Telefondaki üçüncü kişi

ANKARA
BAŞBAKAN ile Genelkurmay Başkanı arasındaki görüşme hakkında çok yazıldı, çizildi.

Haberin Devamı

Ama kimse telefonun iki ucundaki isim dışında bir de canlı tanığın varlığını yazmadı.

Abdullah Gül, görüşme sırasında Başbakan’ın yanında bulunan tek kişiydi.

Tayyip Erdoğan, bakan ve danışmanlarıyla toplantı halindeyken telefon bağlandı.

Başbakan ayrı bir odaya geçerken yanına sadece Abdullah Gül’ü aldı.

Neden yalnızca Gül’ü seçtiği/güvendiği konusunda akıl yürütmek de mümkün;

1) Abdullah Gül, AKP siyasi hareketinin fiili ikinci adamıdır.

2) Ama daha da önemlisi, telefonda konuşulan kişisel kaderidir.

Başbakan, Genelkurmay görüşmesinden sonra bildiriye tek bir cümle ekledi.

Bu cümle, "iyi niyetli olmayan ve askerle hükümetin arasını bozmaya çalışanlara" ilişkindi.

Hatta yanlış anlamadıysam, Cemil Çiçek erken ayrıldığı için ekleme telefonla yapıldı.

Yani mesele bu kadar acil ve o cümleye yüklenen anlam o ölçüde yüksekti.

İlk günden bu yana o cümleyle ilgiliyim: Eğer bu eşkálle askere/kamuoyuna şikáyet edilen muhalefetse önemli değil. Ama aynı zamanda AKP içindeki bazı isimler askerle sorun kaynağı olarak ilan ediliyorsa, o zaman bildiri amacına çok yaklaşmış demektir.

Sezer zirve toplamalı

KRİZ sürecinde en sakin ve fakat anlamlı öneri MHP liderinden geldi.

Devlet Bahçeli, "Cumhurbaşkanı, liderler zirvesi toplasın" dedi, Çankaya duymazdan geldi.

Oysa ben, Ahmet Necdet Sezer’in bu sürecin tamamen dışında olduğunu düşünmüyorum.

Zaten görevi gereği bu kritik sürecin dışında kalamaz da!

Yalnız merak ettiğim, Çankaya’nın neden sadece teke tek görüşmelerle yetindiğidir.

Örneğin, askerin türban rahatsızlığı ortada iken... Genelkurmay Başkanı ve Başbakan’ı Köşk’e çağırıp, "Bakın, Cumhurbaşkanı ve Başkomutan sıfatıyla konuşuyorum... AKP adayına tabii ki karışamamam, ama askerin çizgisi de belli. Oturup konuşalım, uzlaşalım" deseydi.

Belki krizi önleyemezdi, ama üstüne düşeni denemiş olurdu.

B takımı sahaya çıktı

YÖK Başkanı Profesör Erdoğan Teziç’e suikast girişiminin izine birbuçuk yıl önce rastlandı. Devletin güvenlik ve istihbarat birimleri, Teziç Hoca’ya şu bilgiyi verdi:

- İstanbul’da bir grup, size dönük eylem hazırlığında. Çoğu İran’da eğitilmiş, tehlikeli bir grup. Takibimiz altındalar, ancak sizin de güvenlik önlemlerini artırmanız gerekli.

YÖK Başkanı gerekli önlemleri aldı, ama tehdit kamuoyu ile paylaşılmadı.

Aradan bir yıl kadar geçti, altı ay önce Teziç’in kapısı yeniden çalındı. Güvenlik birimleri, takip ettikleri örgütün "Teziç’in çok iyi korunduğu" gerekçesiyle eylemden vazgeçtiği görüşünü paylaştı.

Dolayısıyla güvenlikçinin acemi saldırısı herkese sürpriz oldu.

Güvenlik güçleri şimdi iki seçeneği tartışıyor:

1) Acaba örgüt İstanbul’daki hücre eylemi beceremedi diye B takımını mı sahaya sürdü?

2) Yoksa son suikast girişimi tamamen bağımsız bir grubun işi mi?

Haddimizi aşmadan görüşümüzü dile getirirsek. Bizce ilk seçenek daha kuvvetli ihtimal gibi gözüküyor.

Yazarın Tüm Yazıları