Çağlayan’daki milyonları hangi parti kucaklayacak?

KADIKÖY’de diğerlerinden farklı bir pazar sabahı.

İskele Meydanı sabahın erken saatlerinde ellerinde Türk bayrakları taşıyan insanlarla dolu.

Kimilerinin kıyafeti bayrağın renklerine uygun.

Tişört, şapka ya da başka bir detay illa kırmızı ve beyaz.

Kalabalık önce vapura biniyor.

Karaköy’e varınca metro, Kabataş’tan sonra Taksim’e feniküler, Taksim’den Mecidiyeköy’e yeniden metro.

Kadıköy’ten Çağlayan’a "akan" kalabalık arasındayım.

İstanbul’un bir yakasından diğerine "akan sel" demek belki daha doğru.

Metrolara inip binirken yürümüyoruz, uçuyoruz.

Tanıdık, tanımadık herkes birbirine gülümsüyor.

Birbirinin peşine takılıyor.

Yürüyen merdivenler yoğunluktan duruyor.

Merdivenler ikişer, üçer atlanıyor.

Gençler yaşlılara yardım ediyor.

Neticede, Kadıköy’den Çağlayan’a rekor bir zamanda, bir buçuk saatte varılıyor.

Genelkurmay’ın sert açıklaması beynimde bazı soru işaretleri açmış olsa da Çağlayan’dayım.

Atılan tüm sloganlara yürekten katılmasam da Çağlayan’dayım.

Birtakım kaygılar taşıyan herkes gibi o gün olunması gereken yerde.

KADINLAR ÖN PLANDA

İddia ediyorum ki, Türkiye bugüne kadar böylesine bir miting görmedi.

Hatırlıyorum yıllar önceydi.

Madrid’de, Bask terörüne karşı çıkmak için düzenlenmiş bir mitingin ortasına düşmüştüm.

Madrid sokaklarında bir milyondan fazla insan vardı. Birbirlerine kenetlenmiş "Basta" "Yeter" diyen bağıran yüz binlerce İspanyol.

Nasıl kıskanmıştım o mitingi.

İnsanların kendilerini sokaklara atmaları, kendilerini uygarca ifade etmelerini kıskanmıştım.

Önceki gün Çağlayan’da, Madrid’den kat kat fazla insan vardı.

En yakın örnek Tandoğan’dan da.

Kadınlar ezici olarak ön plandaydı.

Genç, yaşlı, üniversiteli, ev kadını, iş kadını, öğretmen.

Ne kadar çok tanıdık yüze rastladım.

Oysa hiçbiriyle "yarın Çağlayan’da" diye konuşmamıştık.

Buluşma sözü vermemiştik.

Sanki herkes spontane olarak oradaydı.

Birlikte sloganlar atıldı, pankartlar açıldı.

Slogan ve pankartlardaki yaratıcılık ise ayrı bir yazı konusu.

Üniversiteli bir genç kız öğretmen emeklisi annesiyle gelmiş.

Kalp ameliyatı geçirmiş anneyi gölgeye bir yere yerleştirdikten sonra kalabalığa karışmış.

Evde kalmaya gönülleri razı olmamış ne kadar çok yaşlı kadın gördük Çağlayan’da.

"Kızım buraya gelmek benim görevimdi. Laikliğin tehlikede olduğunu görüyorum. Bundan sonra nerede gösteri olsa oraya giderim" diyen.

Çağlayan’a damgasını atan slogan da zaten "Türkiye laiktir. Laik kalacak".

SESSİZ ÇOĞUNLUĞUN SESİ

Çağlayan Meydanı
’ndan ayrılırken dikkat çekici olan şu:

İnsanlar akın akın gelmeye devam ediyor.

Meydandan Mecidiyeköy’e açılan tüm yollar mitingin son demlerini kaçırmak istemeyenlerle dolu.

Ayrılanların yerlerini doldurmak isteyenlerle.

Kadıköy’e dönüş yolu için aynı güzergah izleniyor.

Yine metro, yine feniküler.

Metro istasyonunda yürüyen merdivenlerden inenlerle, yukarı çıkanlar birbirlerini alkışlıyor.

İnanılmaz duygusal anlar yaşanıyor.

Fenikülere binerken görevliye kaç kişinin aracı kullandığını soruyorum.

"366 bin kişi" diyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi günün bir saatinde otobüs, metro gibi toplu taşıma araçlarını parasız ilan ettiğinden bu sayı ne kadar sağlıklı bilemem.

Fenikürlerde Çağlayan mitingine katılmış bir Kadıköylüyle konuşuyorum.

"Bugün sessiz çoğunluğun sesini duyduk" diyor.

Ben bir saptamayı mitinge katılan başka bir dostumdan da duydum. "Sanki yer yarıldı, şimdiye kadar ortalıkta olmayan, seslerini duyuramayanlar Çağlayan’a aktı".

İyi güzel de, bu sesi hangi siyasi parti gerektiği gibi değerlendirecek?

Bu milyonları hangi siyasi parti kucaklayabilecek?

İşte mesele bu.
Yazarın Tüm Yazıları