İddialı tez: AKP’nin anası 28 Şubat’tır

HADİ açık konuşalım:

Eğer 28 Şubat olmasaydı...

Ne AKP iktidar, ne de Erdoğan başbakan olabilirdi.

Çünkü...

Olağan koşullarda Erbakan’a bayrak açmaları mümkün olmayan isimler, ancak 28 Şubat’ın doğurduğu atmosfer sayesinde bunu gerçekleştirebildiler.

28 Şubat’ın hemen ardından Abdullah Gül "içeriden", Tayyip Erdoğan "dışarıdan" olayı zorlamaya başladı.

Tezleri şuydu:

"Erbakan’la bu iş olmuyor. Ne direniyor, ne geri çekiliyor. Ayrıca görüyorsunuz: Onun siyaset tarzına Türkiye’de geçit verilmiyor. Erbakan’ın siyaset tarzı bitmiştir. Yeni bir hareket başlatmalıyız."

Eğer 28 Şubat olmasaydı...

Ne Erdoğan ve arkadaşları böyle bir hareketi başlatmaya cesaret edebilirlerdi, ne de başlattıkları hareket bu derece ilgi görebilirdi.

28 Şubat sayesindedir ki, en azılı "Milli Görüşçüler" bile Erdoğan ve arkadaşlarını "Davayı satmakla" suçlayamadılar.

Hatta bırakın "davayı satma" suçlamasını, pek çoğu "Doğru söylüyorlar" bile dedi.

* * *

Çünkü...

Erbakan, 28 Şubat’ta hiç de iyi bir sınav verememişti.

Bir yandan Milli Güvenlik Kurulu kararlarına imzayı basmış, bir yandan da alttan alta şikayete devam etmişti...

Bir yandan Taksim’e cami önerisi, Başbakanlıkta iftar gibi "dindar kitle"ye hiçbir yarar sağlamayacak gerginlik arttırıcı adımlar atmış, bir yandan da 28 Şubat kararlarına imza koymuştu.

Bir yandan 28 Şubat’ı gerçekleştirmek isteyenlere nefis paslar vermiş, bir yandan da bu pasların gole çevrilmesi karşısında etkisiz kalmayı tercih etmişti...

"Kitle" işte bunu fark etti...

Bu nedenle Erbakan’dan destek çekildi...

Bu nedenle Erdoğan’a büyük yöneliş başladı...

* * *

Ama işin en hazin tarafı şudur:

"28 Şubat’ın mimarları" böyle bir gelişmeyi öngörememişlerdi.

Tamam, Erbakan’dan kurtulmuşlardı ama karşılarına bu kez "çok daha zorlu bir hareket" çıkmıştı...

Bu yeni hareket, Erbakan gibi "Kolay malzeme" vermiyordu.

Bu yeni hareket, Erbakan gibi "Sistem dışı" kalmak yerine, sistemin içinden konuşmaya özen gösteriyordu.

Bu yeni hareket, en azından "Gizli bir ajanda"ya sahip olmadığı konusunda herkesi ikna etmek için çaba gösteriyordu.

Şimdi bakıyoruz, 28 Şubat’ın bazı mimarları, "Erbakan daha iyiydi, daha milliydi... Bunlar Erbakan’dan daha tehlikeli" demeye başladılar.

Onlara sadece şunu söylemek isterim:

Ne şikayet ediyorsunuz? Ürün biraz da sizin ürününüzdür!

MEDYA NOTLARI

MİLYON DOLARLIK GAZETECİ: Tuncay Özkan Kanal D’den Show’a geçerken "entelektüel birikim"ine karşılık olarak 3 milyon dolar almış... Maaşı ise 64 bin dolarmış. Kimsenin parasında gözüm yok, meseleyi uzatmak niyetinde de değilim ama yazmazsam ayıp olur... "Medyanın Che Guevara’sı" edası takınan Tuncay Özkan’a şunu sormak isterim: Salt gazetecilik faaliyeti, bu kadar parayı hak eden bir faaliyet midir? Bir patron, bir gazeteciye sadece gazetecilik faaliyeti nedeniyle bu kadar para verir mi? "Verir" derse susacağım... Ayrıca yine sormak isterim: 3 milyon dolara, 180 kişinin çalıştığı, trilyonlarca vergi ödeyen ulusal bir televizyon kurmak, çok mucizevi bir iş değil midir? Meslektaşımız Tuncay Özkan bu mucizeyi nasıl gerçekleştirmiştir? Gazeteciler Cemiyeti’nde bir de bu mucizeyi anlatsa diyorum.

HASAN YİNE UÇAKTA: Tamam, iktidardakiler "Seni takmıyoruz... Biz senin yazıp çizdiklerin doğrultusunda mı hareket edeceğiz?" diyebilir... Hiç gocunmam... Tamam, Başbakan kimi isterse onu uçağına alır... Buna da diyecek bir sözüm olmaz... Ancak sadece şunu hatırlatmak isterim: Vakit’in Yazı Müdürü’nü uçağa almanın şöyle bir tehlikesi vardır: Ateşle oynamayı seven bu gazete, bir gün o "kara yaramazlıkları"ndan birini daha yapar ve bunun sonucu yine felaket olursa, işte o zaman "uçaktaki Hasan" herkesin aklına gelir... Umarım Başbakan, böyle bir durumda da Hasan’ı uçağa almaya devam edecek yiğitliği gösterir.

YANAĞA DOKUNMA OLAYI: Başkası yapsa elbette yadırgardım ama Mehmet Barlas’ı yadırgamıyorum. Çünkü Başbakan’ın yanağına dokunmak, Barlas’a yakışıyor... Hayır, herhangi bir imada falan bulunuyor değilim... Basbayağı yakıştığı kanaatindeyim. Çünkü Barlas’ın bir "yalakalık ihtiyacı" içinde olmadığını biliyorum. Başbakan’a yakın gözükmek gibi bir derdinin olmadığını da biliyorum. Bu nedenle olayı büyütmek, buradan bir "Liboş Mehmet" hikayesi çıkarmak bana olayı fazla zorlamak gibi geliyor..
Yazarın Tüm Yazıları