İsmet Paşa benzetmesi

TÜRKİYE’nin AB’ye yaptığı son "liman hamlesi" üzerine kopan fırtına için acaba Başbakan ne düşünüyor?

Dün bütün gün bu sorunun peşindeydim. Akşam saatlerine doğru hem Başbakan Erdoğan’ın hem de Dışişleri Bakanı Gül’ün yakın çevresine yaptığı en sıcak değerlendirmelere ulaştım...

Önce Başbakan...

Türkiye’nin içine düşürüldüğü bu "haksız manzara"dan dolayı çok üzgün. Hükümete haksızlık yapıldığını düşünüyor.

Yakın çevresine yaptığı değerlendirmenin özetine gelince... Şöyle diyor: "Türkiye bugün tarihinin en önemli /images/100/0x0/55ea8861f018fbb8f886294amüzakerelerinden birisini yürütmektedir. Müzakere sırasında değişik hamleler, öneriler elbette olacaktır. Tıpkı Cumhuriyetimizin kuruluş müzakeresi diyebileceğimiz Lozan’da olduğu gibi. Biz bu müzakereleri yaparken o günleri düşünmekte fayda var. Hatırlarsanız o zaman müzakereleri İsmet Paşa ve heyeti yürütüyordu. İlk zamanlar Ankara’da bir strateji çerçeve olarak belirlenmiş ve İsmet Paşa o çerçeveye göre müzakereleri götürüyordu. Ancak bir süre sonra Ankara’daki Başvekil Rauf Bey her madde, her cümle için Ankara’ya sorulması gerektiğine yönelik baskıya başladı. Ve müzakereler öyle bir hale geldi ki her satırda, cümlede Ankara’ya sorulma gereği yüzünden tıkandı. İnisiyatifsizlik yüzünden Türk heyeti zor durumda kalıyor, kıvrak hamleler yapamıyordu. Bunun üzerine İsmet Paşa, Atatürk’e bir telgraf çekti.

Bu telgrafta İsmet Paşa, her bir teferruatta Ankara’ya sorulma gereği yüzünden müzakereleri istenilen hamle kıvraklığıyla yürütemediklerini söylüyor ve şöyle diyordu:

İŞTE İSMET PAŞA’NIN TELGRAFI

(26 Haziran 1923)

’Konferans müzakerelerinde esaslı talimat kayıtlarından başka olarak bütün hareket hattının, bütün teferruatı ile Ankara’dan idaresi müzakereleri memleket için en faydalı şekilde ve barışla sonuçlandırılması imkanını heyetimizden almaktadır. Bu şeklin 93 Seferi’ni (1877’de Ruslarla olan savaş) Saray’dan idaresinden farkı yoktur. Bize karşı itimatsızlık ve yetersizlik izhar eden bu karar devam ettikçe bizim vasıtamızla barış akdi ihtimal dışıdır. Affınızı talep ederim.’

İsmet Paşa’nın bu telgraftan sonra Atatürk, Rauf Bey kabinesine başkanlık etmeye başlar ve böylece Paşa’nın elini rahatlatır. Ve görüşmeler tamamlanıp imzalar atıldıktan sonra Atatürk, İsmet Paşa’ya bir telgraf çeker ve şöyle der:

’Memlekete büyük ve yararlı hizmetlerden ibaret olan ömrünüzü bu defa da tarihi bir başarı ile taçlandırdınız.’

Lozan’daki bu durum ortadadır. İnisiyatifin ne denli önemli olduğunu, güven ve itimadın ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından Lozan’da yaşanan bu gerçeği unutmamak gerekir."

ÇOK ÖNEMLİ BİR ÖRNEK

Evet, Erdoğan’ın yakın çevresine yaptığı bu İsmet Paşa ve Lozan hatırlatması, yaşanan "bilgi verdiniz, vermediniz" krizine nasıl baktığını göstermesi açısından çok önemli bir örnek.

Ve bence her şeyi anlatıyor.

Yani Başbakan, "Bize inisiyatif verildiyse güvenilmeli ki biz de müzakereleri rahatça yürütebilelim" diyor. Dahası ortada devletin temel Kıbrıs ve AB politikasını delen bir şey olmadığını yalnızca sözlü müzakere sürecinin işlediğini vurgulaması açısından da anlamlı.

GÜL: KİMSEYE FAYDASI YOK

Benzer değerlendirme de Abdullah Gül’den geliyor. Dışişleri Bakanı yakın çevresine şöyle diyor: "Türkiye’de kurumlar arasında bir çatışma varmış gibi bir hava yaratılması kimseye fayda getirmez. Yalnızca müzakereler sırasında bizim elimizi zayıflatır o kadar. Biz Türkiye’nin hassasiyetlerinin dışında bir şey yapmayız."

SORULAR CEVAPLAR

Bu olaylar zincirinin ardından bazı soru işaretleri cevapsız kalıyor. Bu soruların cevaplarını da her iki merkezde yaptığım araştırmalarda buldum.

İşte sonuçlar:

Son liman hamlesi daha önceki MGK toplantılarında bir alternatif, bir parametre olarak gündeme gelmiş.

Finlandiya Başbakanı’nın Ankara’da olduğu gün Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ertuğrul Apakan (1 Aralık’ta) Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sermet Atacanlı’yı arayarak yapılan sözlü öneriyi iletmiş. Yani Çankaya’nın, haberim yoktu sözü, burada ortada kalıyor.

Başbakan Erdoğan’la Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt arasında keskin bir gerginlik yok. Önümüzdeki günlerde bir araya gelecekler. Değerlendirme, ’tamamıyla bir yanlış anlama var’ şeklinde.

24 Ocak’ta Dışişleri Bakanlığı’nın konuyla ilgili politikası olarak bu durum iletilmişti.

Bir önemli ayrıntı daha var. O da şu: İnisiyatif konusunda doğan sıkıntı sürecinde İsmet Paşa Dışişleri Bakanı’ydı ve Başbakan’dan güven ve inisiyatif bekliyordu. Burada ise aynı beklenti içinde olan Başbakan ve hükümet. Bu da ilginç bir ayrıntı.

GİZLİ DİPLOMASİ


Başbakan’a yakın merkezlerdeki son değerlendirme ise şu:

Bu müzakerelerde kritik hamleler gizli diplomasi ile yürütülmekte. Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın bu konuda, süreç tamamlanana kadar konuşmaması gerekiyor. Ancak içeride çıkan bu krizler nedeniyle konuşmak zorunda bırakılıyorlar. Bu da Rumların eline koz veriyor.

Başbakan’ın ’Lozan hatırlatması’ ve bütün bu değerlendirmeler gösteriyor ki, Türkiye "ateşi yüksek" bir döneme giriyor. Bu kadar tarihi müzakerelerin sürdüğü bir dönemde "kurumlar arası itidal" en önemli unsur haline geliyor.

Bu yüzden bu hafta pazartesi gününden itibaren çok kritik...

PKK’ya silahlı saldırı yapmayız af ilan edin

GAZETECİ İlnur Çevik, Irak Devlet Başkanı Talabani’ye çok yakın bir isim olarak Kuzey Irak’ta iş yapıyor. Şu anda yaptığı işlerin değeri yaklaşık 150 milyon dolar...

Çevik, bir süre önce Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e giderek şöyle diyor:

Yakında Sayın Talabani’yle görüşeceğim. Bazı mesajları olacak. Sizin iletmemi istediğiniz bir şey var mı?

Gül, Çevik’e her zaman söylediği bazı detayları aktarıyor. Örneğin, "Yarın ABD gider, biz baş başa kalırız. Dostluğumuzu kazansın" gibi sözler... Ve Çevik 1.5 ay kadar önce gidiyor. Talabani ile görüşüyor. Bir kısmını kendi gazetesinde de yazan Çevik, Talabani’nden şu mesajları getiriyor:

PKK’ya karşıyım, ama Türkiye bizden silahlı bir girişim beklemesin. Bu sözü Ankara’ya üç kere tekrarladığımı söyle. Silahlı bir girişim olmaz.

Türkiye genel af ilan etsin..

Biz ateşkes için PKK’yı ikna ettik. Türkiye’den bir teşekkür bekledik. Ama olmadı. Şaşırdık.

Cumhurbaşkanınız beni davet etmiyor; ama Maliki’yi davet ediyor. Ben Kürdüm diye mi?

Talabani’nin mesajları böyle...

FARKINDA DEĞİL Peki, bu mesajlar Ankara’da nasıl değerlendiriliyor? Doğrusu bu mesajlar resmi bir nitelik taşımıyor. Bir anlamda "gayri resmi temas noktası" diyebilirim. Bu nedenle Ankara’dan aldığım değerlendirmeler de resmi değil. Şöyle özetleyebilirim:

Talabani hálá gerçeklerin farkında değil. ABD arkasında olduğu için böyle fütursuzca konuşuyor.

Onun buraya davet edilmemesi tamamıyla Cumhurbaşkanı Sezer’in tasarrufudur.

Suriye en düşmanca tavır içindeyken bile terörist başını televizyonuna çıkartıp röportaj yaptırtmadı. Ama Irak’ta Murat Karayılan’la TV’de röportaj yaptırıldı. Bunlar gözden kaçmıyor. Dikkatle not ediliyor.

Talabani’nin gönderdiği mesajlar biz Kıbrıs üzerine "fırtına kopartırken" arka bahçemizde çok ciddi bir tehlike olduğunu ortaya koyuyor.

Unutmadan; belki dikkat etmiyoruz; ama son 1 hafta içinde yine 10’a yakın evladımız şehit düştü. Bir o kadarı yaralı.

Talabani oradan "örtülü tehdit" mesajları gönderiyor. Öcalan, "Mayısa kadar süre verdim" diye şart dayatacak hale geliyor.

Ve biz içimizde "Limanları verdin mi, vermedin mi?" diye kavga ederken, gencecik vatan evlatlarını toprağa veriyoruz.

Ben utanıyorum, ben ağlıyorum, benim canım yanıyor.

Sesimi duyan başkası var mı?

Pilotlara acı haber!

MALİYE Bakanlığı bir yasa tasarısı hazırladı. Buna göre pilot ve dalgıçlar eskisi gibi tazminat ve ikramiye alamayacaklar. Yani 15 bin YTL maaşı olan bir pilotun asıl maaşı 1000 YTL. Geri kalan 14 bin YTL’si tazminat ve ikramiye. Şimdi yasa brüt maaşın yüzde 60’ına kadar ikramiye ve tazminata izin veriyor. Bu durumda Türk Silahlı Kuvvetleri ve polis teşkilatındaki, pilotlar, dalgıçlar, özel harekátçılar, SAT komandoları ve özel sektördeki pilotların maaşları yarıdan fazla düşecek. Şükrü Kızılot Hoca da yazdı, eğer bir değişiklik yapılmazsa, büyük bir ayıp yaşanacak.

Yazarın Tüm Yazıları