İlginç bir medya kulisi

BUGÜN size, ilginç bir medya kulisi anlatacağım.Komplo teoricilerinin hem hoşuna gidecek, hem gitmeyecek bir hikáye.

Sanıyorum gazetecilerin renkli ve zor dünyasını gösteren küçük bir hikáye olacak.

* * *

Önceki gün Kazakistan’ın başkenti Astana’da bir törendeydim.

Rixos Otelleri’nin sahibi Fettah Tamince’nin Astana’da yapacağı yeni projelerin tanıtıldığı bir törene davetliydim.

Törenden sonra Piramit adı verilen binanın sekizinci katına çıktık.

Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, burada 20 kadar davetliyi özel olarak kabul edecekti.

İşte tam o sırada cep telefonuma bir mesaj düştü.

Ankara’dan bir arkadaşım göndermişti.

Mesaj küçük bir cümleden oluşuyordu:

"Biliyor musun, hükümet Kıbrıs kararını alırken askerlere hiç danışmamış."

Özellikle askeri konularda kulağı delik bir arkadaşımdı.

O sırada Türkiye’de saat 14.00 civarındaydı.

Gazetecilik tecessüsü ile Genelkurmay Başkanı’nı aradım.

"Şu an toplantıda" dediler.

Zaten Genelkurmay Başkanı’nın böyle kritik bir günde telefonuma çıkmasını beklemiyordum.

Telefonu unutup Astana’daki programıma döndüm.

* * *

Kazakistan ile Türkiye arasında 4 saat fark var.

Oranın saatiyle gece yarısından sonra telefonum çaldı.

O sırada Türkiye’de saat 20.30’du.

Hürriyet santralı, "Sizi Genelkurmay’dan arıyorlar" dedi ve bağladı.

Telefona çıkan albay, "Direkt telefonunuzu alabilir miyim" diye sordu.

Biraz sonra o numaradan aradılar ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ı bağladılar.

Komutan, "Buyurun Ertuğrul Bey, beni aramışsınız" dedi.

Direkt olarak o soruyu sordum:

"Hükümet size Kıbrıs kararı konusunda danıştı mı?"

"Hayır, kimse bize danışmadı. Bir toplantıdaydım, dönünce televizyondan öğrendim"
dedi ve arkasından ekledi:

"Bunu size off the record olarak değil, yazmanız için söylüyorum."

Belli ki onlar da birilerinin bu soruyu sormasını bekliyormuş.

Arkasından Hürriyet’in dünkü şehir baskılarında yer alan o sözleri söyledi.

Yani, "Bu kadar kritik bir karar alınmadan önce bize danışılmalıydı" dedi.

Şöyle düşünenler olabilir:

"Bu sivil bir karar. İlle de askere danışmak gerekir mi?"

Bence bu kaba ve gereksiz bir yaklaşım olur.

Büyükanıt Paşa, "Ben, Kıbrıs’ta 40 bin askerini bulunduran bir kurumun başındayım, bana sorulması gerekmez miydi" diyor.

Haksız mı?

Ama sorulsaydı, cevaplarının ne olacağını da belirtiyor:

"Biz aksini söylerdik" diyor.

Aksini söyleyince ne olurdu?

İşte bence bu mülakatın en can alıcı noktası bu.

Yaşar Büyükanıt, tepkisinin sınırını ve anlamını çok açık biçimde çiziyor:

"Bunu dikkate alırlardı veya almazlardı. Devleti biz yönetmiyoruz. Biz sadece görüşümüzü söylüyoruz."

Bu yaklaşım, çok önemli ve anlamlıdır.

Büyükanıt şunu söylüyor:

"Madem sadece sivil karar aldınız, sorumluluk da sadece sizindir."

* * *

Hükümet bu konuda gerçekten askerlere hiç mi bilgi vermedi?

Büyükanıt’ın sözlerinde bir ayrıntı daha dikkatimi çekti.

"Biz resmi görüşümüzü yazılı olarak bildiririz" diyor.

Dün Ankara’da kulağıma şu fısıldandı:

Geçen salı akşamı Dışişleri’nin yeni Müsteşarı Ertuğrul Apakan ile eski Müsteşarı Ali Taygun, Genelkurmay İkinci Başkanı’na giderek, "Şu gelişmeler var" diye anlatmışlar.

Ancak askerden resmi bir görüş istenmemiş.

Hükümet çevrelerinde şöyle bir değerlendirme yapılıyor:

Ortada Türkiye’nin verdiği yazılı bir belge yok.

Sadece Finlandiya’ya aktarılmış görüşler söz konusu.

Acaba askerler, Türkiye’yi bağlayan yazılı bir belgenin verildiğini düşünüp de mi böyle tepki gösterdiler?

Hükümet niye resmi görüş istemedi sorusuna gelince, tahminim, bu diplomatik atağın "sürpriz etkisini" korumak, Rum tarafının karşı tedbir almasını önlemek için böyle davrandılar.

Bana göre haksız da değiller.

Yoksa hükümetin bu gibi konularda askere karşı ne kadar hassas olduğunu çok iyi biliyorum.

Yani bazı fanatikler gibi, "Biz ne dersek asker ona uyar" tavrında değiller.

* * *

Hürriyet, "büyük ve tarihi anların" gazetesidir.

Türkiye gerçeği ve nabzı onun manşetlerinde atar.

Avrupa Birliği üyelerinin, dünkü manşetimizin ne anlama geldiğini çok iyi okumaları gerekir.

Bir tarafta 75 milyonluk Türkiye, öteki tarafta 700 binlik Rum kesimi.

Teraziyi Rum tarafına bastırma gayreti sonuç vermez.

O şımarıklığı dengelemeleri gerekir.

Bir de Türkiye’de hükümetin ne riskler alarak, hangi dengelere rağmen AB yolunda yürümeye çalıştığını...

Frak düzeltmesi

ÖNCEKİ günkü yazımda Vatan Gazetesi yazarı Okay Gönensin’in, Nobel banketine, Cumhuriyet Gazetesi’nin kurucusu Nadir Nadi’nin frakı ile gideceğini yazmıştım.

Dün Vatan Gazetesi’ndeki haberden ve Yeni Şafak’ta Fehmi Koru’nun yazısından öğrendim ki, bu bilginin bir kısmı doğru bir kısmı yanlışmış.

Doğru olanı şu:

Nadir Nadi’nin frakı hakikaten Okay Gönensin’deymiş.

Yanlış olanı ise, Gönensin frakı denemiş ama kilo aldığı için sığmamış.

O nedenle kiraladığı başka frakla Nobel yemeğine gidecekmiş.
Yazarın Tüm Yazıları