Müslümanlar kendileri ile yüzleşirler mi?

Cenab-ı Allah bir bayram daha nasip etti, hep beraber kutlamak hakkımızdır. Ben bayramlar arasında ailemden, dostlarımdan, sevdiklerimden zayiat var mı diye hesap tutarım.

Bu bayram bu anlamda biraz buruğum; zira iki bayram arasında ailecek önemli bir kaybımız oldu. Öte yanda ailenin "en büyükleri" olma sıfatına adım adım yaklaşmanın bizlere yüklediği sorumluluğu da omuzlarımızda hissetmeye başladık.

Artık ailenin başını her koşul altında dik tutan önder bireyleri olma, ağzından kan fışkırsa "kızılcık şerbeti içtim" demek sorumluluğu bizde. Ama illa ki acı olanı söyleme hakkı da bizde. İşte bu duygular içinde bu bayram iki yazı yazacağım.

* * *

Son zamanlarda aklıma takılan bir soruyu bayramın ikinci günü sizlerle paylaşmak istedim.

Dilerim, dün keyifli bir şekilde bayramı kucakladınız. Bugün iki ziyaret arası, benim kafayı taktığım soruya siz de bir nebze olsun takılırsanız, memnun olurum.

Sorum tüm Müslümanlara!

"Müslüman" terimi ile kastım, sosyal ve siyasal tüm yakıştırmaların dışında. Giyimi, kuşamı, yaşam tarzı, siyasal tutumu beni hiç ilgilendirmiyor. Kendine "Müslümanım!" diyen herkes bu sorunun muhatabı. Soru ise yazının başlığından da belli olacağı gibi şu:

Müslümanlar özeleştiri yaparlar mı?

Eğer kendinizi bir Müslüman addediyorsanız sorum size:

Kendinizle hiç yüzleşir misiniz?

İstisnalardan özür dilerim ama bu soruya benim cevabım olumsuz.

Müslümanlar büyük çoğunlukla özeleştiri yapmıyorlar, kendileriyle yüzleşmiyorlar.

Müslümanların çoğunluk olduğu topraklarda özeleştiri yapma veya yüzleşme geleneği pek az gelişmiş.

Müslümanlar kendileriyle yüzleşemedikleri için birbirleriyle de yüzleşemiyorlar. Birbirleriyle ya itişiyorlar, ya da dövüşüyorlar, ama kendilerinden adam gibi hesap soramadıkları için birbirlerinden de adam gibi hesap soramıyorlar.

* * *

İster bütün Müslümanları ilgilendiren makro bir konuda olsun, ister Müslüman bireylerin günlük hayatlarının bir parçası içinde yer alsın; Müslümanlar nahoş bir durumla karşılaştıklarında hemen kafalarındaki iki şablona başvuruyorlar:

1) Biz zaten mazlumuz.

2) Onlar daima bize haksızlık ederler.

Bu iki önkabulün tek başlarına izah edebilecekleri bir sürü olay mutlaka oluyor ama bu iki önkabulün izah etmek, açıklamak, hele hele tedbir almak için yeterli olamayacağı bir sürü nahoş durum/olgu/olay da oluyor.

* * *

Bu iki önkabulü nahoş durumu açıklamak ve anlamak için yeterli sayarsak ortaya elimizi kolumuzu bağlayan bir durumun çıktığının ise ya farkında olmuyoruz, ya da elimizin kolumuzun bağlanması işimize geliyor.

Eğer istemediğimiz bir durum başımıza biz mazlum olduğumuz için geliyor ve mutlaka kabahat karşı tarafta ise; o zaman bu durumla ilgili tek bir duygu baskın çıkacaktır:

Çaresizlik!

İnsanın çaresiz olduğu durumda ise yapılacak sadece iki iş vardır ki, biz Müslümanlar bunu yapmakta oldukça hüner sahibiyizdir:

1) İşi Allah’a havale etmek.

2) Bağırış çağırış şikáyet etmek.


Bu konuda laikçi-İslamcı, Sünni-Alevi, Türk-Kürt, Laz-Çerkez, eğitimli-eğitimsiz hepimiz ortak gelenekten geliriz! (Yarın devam edeceğim.)
Yazarın Tüm Yazıları