Kerinçsiz’i takdimimdir

HANİ...

Piyasaya çıkan kitapları, "kem gözlü müfettiş" edasıyla okuyup, "Havada bir ihanet kokusu var komşular!" diye feryat figan mahkeme kapılarına koşan...

"Madde 301"den dava açılması için "ihbarcılık" yapan...

"Muhbir vatandaş" gibi pek de harbi olmayan bir konumdan "sosyal statü" kazanımı çıkarmayı başaran...

Adliye koridorlarında henüz "adalet" sözünü söylemeden, kendi sözlerini söylemeye kalkışan...

Orhan Pamuk’a ifrit olan, Elif Şafak’tan hoşlanmayan, Hrant Dink’ten gıcık kapan...

Biraz "lümpen", biraz "şoven" tipler var ya...

Hani canım şu "Büyük Hukukçular Birliği" adı altında örgütlenen gruptan söz ediyorum.

İşte bu grubun "ak tolgalı beylerbeyi" Kemal Kerinçsiz ile sonunda müşerref olabildim.

Buluşmanın gerekçesi şuydu: CNN Türk’te "Tarafsız Bölge"de "Madde 301"i konuşacaktık ve Kemal Kerinçsiz de konuklarımızdan biriydi.

***

Kemal Kerinçsiz ile buluşma öncesi hafiften tedirgindim.

Çünkü...

Kafa tokuşturan... Sert konuşan... Gülümsemeyi ödün, espriyi sululuk olarak algılayan... Şairin "Çatık kaş hükümet dedikleri zat" diye tanımladığı cinsten biriyle karşılaşacağımı zannediyordum.

Fakat! Heyhat!

İlk karşılaşma anımızdan itibaren bendeki bu imaj, tuzla buz oluverdi.

Meğer...

Bizim Kerinçsiz, özel alanda tam bir "salon adamı" değil miymiş?

İlk dakikalardan itibaren kendisi bir "centilmenlik abidesi" gibi göklere yükseldikçe yükseldi.

Diğer konuklarla buluştuğunda ise "nezaket cümleleri"nin hakkını fazlasıyla vermeyi başardı:

"Merhaba Yalçın Doğan Bey... Bizi eleştiriyorsunuz ama olsun... Fikirlere saygılıyız."

Ya da...

"Ooo! Derya Sazak Bey de buradaymış... Merhaba efendim nasılsınız?"

Bununla da kalmadı...

Ergin Cinmen’e de, "Ah Ergin Bey! Sizinle pek anlaşamıyoruz ama olsun. Bu konuşmamıza engel değil ki" dedi.

Sanki karşımızda "O hain, bu hain, şu hain" diye mahkemeye koşan adam değil de, "Sizin fikirlerinize katılmıyorum ama o fikirleri özgürce ifade edebilmeniz için canımı bile veririm" diyen bir Voltaire vardı.

Sonra?

Program başladı...

Hararetli tartışmanın göbeğinde o "centilmen" Kemal Kerinçsiz gitti, yerine genel imajına uygun bir profil sergileyen bir Kerinçsiz geldi.

Tam da "Kuzum neler oluyor" demeye kalmadan...

İlk reklam arasına geçtik.

Ve arada bana düşen yeniden şaşıp kalmaktı: Zira "centilmen Kerinçsiz" yeniden devreye girmişti.

Hayır, program dışında başka, programda başka konuştuğunu falan iddia etmiyorum.

Sadece iki farklı edadan, iki farklı tavırdan, iki farklı yaklaşımdan söz ediyorum.

***

Bu durumdan benim çıkardığım iki sonuç var:

Ya Kerinçsiz, aslında nazik biridir... Ancak sosyal statü gereği kamu önünde hırçınlaşmaktadır.

Ya da...

Kerinçsiz aslında hırçın biridir... Ancak sosyal statüsünün etkilenmeyeceğini düşündüğü özel alanlarda kibarlaşmaktadır.

İnanın ben bir karara varamadım.

Bakan Çelik’in çorapları

BEN ki gömlek cebinde falan isimlerin baş harflerinin yer almasına bile katlanamam.

Tabii ki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in çoraplarında, büyük harflerle yazılmış "Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik" ibaresini görünce bir tuhaf olmam normaldir!

Evet, tuhaf oldum.

Hadi Kürşad Tüzmen olsa neyse.

Fakat Hüseyin Çelik gibi kıyafet konusunda pek de iddialı olmayan bir bakanın çoraplarının böyle bas bas bağırması fazlasıyla dikkat çekiciydi.

Üstelik...

"H.Ç." harfleriyle yetinilmemiş...

"Hüseyin Çelik" bile kesmemiş...

Çorabın görünen kısmına, sanki eski usul "isimlikler" gibi "Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik" yazılmış.

Ne yapmalıydım?

Hemen Bakan Çelik’i aradım.

Bir iki muhabbetin ardından biraz çekinerek de olsa sordum:

"Sayın Bakan... Şu çorap işi neyin nesidir?"

Hemen yanıt verdi:

"Büyütülecek bir şey yok. Benim çorap imalatçısı bir dostum var. O bana böyle bir çorap hediye etti. Evdeki 20 çift çorap içinden o gün farkında bile olmadan o çorabı giymişiz. Gazeteciler de fotoğraflamışlar. Haber olacak, üzerinde konuşulacak bir mevzu değil."

Bir parça rahatlamıştım.

"Çorap olayı", Bakan Çelik’in giyim kuşam konusunda bir "iddia sahibi" olmaya başladığının falan değil... Tam tersine "iddiasızlığının" bir deliliymiş!
Yazarın Tüm Yazıları