Ölümle şaka olmaz

BAŞBAKAN Erdoğan’ın, "Askerlik yan gelip yatma mesleği değildir" gafı, pek öyle yenilir yutulur bir gaf değildir.

Çünkü...

Eğer siz "çocukları öldürülmüş anne ve babaların büyük acılar yaşadığı" bir ülkenin başbakanı iseniz, size düşen tek bir şey vardır:

Empati hissiyle dopdolu olup o acıyı ta yüreğinizde hissetmek!

Yani...

Bırakın bu konudan vurucu bir polemik cümlesi çıkarmayı falan...

Olayın olanca ağırlığı karşısında sus pus olacaksınız, ağırlaşacaksınız.

Hem bu tavrı, öyle "taktik" olsun falan diye koymayacaksınız.

Gerçekten öyle hissettiğiniz için.

Söyleyecek başka bir söz bulamadığınız için.

Yapacak başka bir şey bulamadığınız için.

O tavrı koyacaksınız!

Bileceksiniz ki: Oğulları öldürülmüş anne ve babalar, teskin edilemez derin bir acının pençesindedirler.

O halde size düşen şudur:

"Ben o anne ve babanın yerinde olsaydım ne hissederdim?" demek.

Ya da şöyle söyleyelim:

Ben şehit babası olsaydım ve devletin tepesindeki isim bana, "Askerlik yan gelip yatma mesleği değildir" deseydi, nasıl bir tepki koyardım?

Çok ayıp bir slogan: ’Bilal gitsin askere’

SİYASETÇİSİNDEN savaş karşıtına... İflah olmaz AKP karşıtından muhalif gazetecisine... Hemen herkesin dilinde bir slogan:

"Çıkarsa tezkere / Bilal gitsin askere."

Bu slogan iki açıdan da sorunludur:

BİR: Olup biten konusunda hiçbir sorumluluğu bulunmayan Bilal, belden aşağı vurularak, işin içine karıştırılmaktadır. Peki Bilal’e askerlikle ilgili herhangi bir imtiyaz tanınmış mıdır? Bu konuda tek bir delil bile sunulamıyor. Yani... Delikanlının tek suçu: Başbakan’ın oğlu olmak!

İKİ: Eğer bu slogan meşruiyet kazanırsa, bundan böyle askeri konularda karar alanların karşısına çocuklarını çıkarmak gerekecektir. Afganistan’a asker mi gönderiliyor? Hemen bu kararı alanlara "Senin çocuk da gitsin" diye posta koymamız gerekir.

Aşiret kızı devrede

YILMAZ Erdoğan bir "Kürt mektubu" yazdı ya...

Bizim "aşiret kızı" Hülya durur mu?

O da şehit ailelerine bir mektup yazmış ve şöyle demiş: "Artık yeteeeer ya!"

Gerçi Yılmaz Erdoğan’ın "bol sanatlı" mektubunun yanında Hülya’nın "Artık yeteeer" diye haykıran mektubu, biraz "sakız patlatan mahalle kızı ağzı"yla yazılmış gibi kalıyor ama Hülya için ne gam!

Değil mi ki Kaya baydı...

Ali Güven beklenen elektriği yaratamadı...

İbo’nun aşk itirafları sakil bulundu...

O halde şöyle okkalı bir çıkışın tam zamanıydı!

Hazır, "Gazeteler sanki Hülya Haber Ajansı’na kul köle oldular" diye yakınan "umum neşriyat müdürü" de süngüsünü düşürmüş!

"Aşiret kızı" en yüksek faydayı elde etmek için neden harekete geçmesin ki!

Ama benim asıl merak ettiğim konu şu:

Acaba Gülben, "aşiret kızı"nın bu atraksiyonuna nasıl yanıt verecek?

Yoksa El Salvador’daki krize falan mı el atar?
Yazarın Tüm Yazıları