Bankacılıkta risk yönetiminin bir işlevi olmalı

BANKACILIK, riski yönetme sanatıdır, derler.

Bu sanatı iyi icra etmenin anlamı ekonomi büyürken, borsa artarken, faizler düşerken değil, ekonomi durgunluğa girip şirketler bocalarken, borsa düşüp faizler tırmanırken, para kazanmaktır ya da para kaybetmemektir. Piyasalar iyiyken bankacılıkta para kazanmak göreli olarak kolaydır.

Risk yönetimi bulutlu havalarda para kazanmayı, en azından para kaybetmemeyi sağlamaya çalışır. Bir yandan kárlar azamiye çıkarılmaya çalışılırken, diğer yandan, risk yönetimi ile olası zararlar asgaride tutulmaya çalışılır.

Piyasaların olumlu seyredeceğine güvenerek yalnızca karları azamiye çıkarmaya yönelik bir strateji risk yönetimini içermez. Böyle bir strateji açıkça spekülatif pozisyon almaktır. Galiba, bizim bankalarımız da, risk yönetimi üzerine değil, spekülatif pozisyon alma üzerine uzmanlaşmış bir sektördür. Böyle bir sektörün kazançlarının sürdürülebilir olması mümkün değildir. Dönemsel olarak krizlerin yaşanması kaçınılmaz olur.

SERMAYE KAYBI

Bankacılık sektörünün
2006 yılı mayıs ayı itibariyle toplulaştırılmış bilançosu ve kár-zarar hesapları yayınlandı. Mayıs ayı sonunda faizler yüzde 20’lere henüz fırlamamıştı. Dolar kuru henüz 1.6 YTL olmamıştı. Ama, görünen o ki, bizim bankacılık sektörü daha çalkantının ortasında biraz dağılmış bir hal almış.

Banka bilançolarından ve kár-zarar hesaplarından bazı seçilmiş kalemler tabloda verilmektedir. Mayıs ayı sonunda gösterge Hazine bonosu faizi yüzde 16.5 civarındaydı. Ama, bankalarımızın satılmaya hazır menkul kıymet portföyündeki kıymet artışı nisan ayında 4.645 milyon YTL iken mayıs ayı sonunda 1.749 milyon YTL düzeyine geldi. Yani, bankalarımızın satılmaya hazır menkul kıymet portföyünden yazdıkları zarar bir ayda 2.9 milyar YTL oldu. Kár-zarar hesaplarında gösterilmese de, bu zarardır.

Bu zarara paralel olarak bankacılık sektörünün öz kaynakları bir ayda 56.6 milyar YTL’den 52.1 milyar YTL’ye düştü. Bir başka ifadeyle, bankacılık öz kaynaklarının yüzde 7.9’unu bir ayda kaybettiler.

Bilanço içinde takip edilen döviz pozisyonundan bankalarımız bir ay içinde 3.4 milyar YTL kaybettiler. Kayıplarını dövizdeki açık pozisyonları karşılığında aldıklarını söyledikleri türev enstrümanlarla kapattılar. Sonuçta, öz kaynak bazında kayıpları büyük oldu, ama dönem karları artmaya devam etmiş gibi göründü.

Mayıs ayında yaşananlar göreli olarak küçük bir sallantıydı. Bir ay içinde bankalarımızın mali performansındaki etkileri küçümsenmeyecek düzeyde oldu. Haziran ayında bu resim bozulmaya devam edecek. Haziran sonunda faizler yüzde 21’e fırlamıştı.

Bu hesaplarda henüz düşük faizlerle verilen uzun vadeli kredilerin getirileri ile bu kredilerin giderek pahalılaşan kaynakları nedeniyle zamana yayılan zararları yok. Kredi riskinin de ne derece gerçekleştiğini henüz bilmiyoruz.

Nisan ayında bankalarımızın sermaye yeterliliği yüzde 24 idi. Bu oran mayıs ayı sonunda yüzde 19’a indi. Özel-kamu ayırımında durum daha da tedirgin edici. Özel sektör bankalarında sermaye yeterlilik oranı, yarı dönemde yüzde 21’den yüzde 15’e geriledi. Aynı oran kamu bankalarında yüzde 41’den yüzde 28’e geriledi.

Bu sertlikte bir rüzgarda bankalarımız bu denli eğiliyorlarsa, bankalarımızda gerçek anlamda risk yönetiminin uygulandığını iddia edemeyiz. Durumu düzeltecek tek etken faizlerin ve döviz kurlarının yeniden düşmesi ile ekonomik büyümenin devam edip kredi risklerinin gerçekleşmemesidir.

Risk yönetimi, riskleri hesaplayarak karar almaktır. Bu aşamada, bankacılık sektörü, risklere göre karar alan değil, piyasanın oynaklığı ile álákası olmayan yöntemlerle bulunan riskleri gözetim ve denetim otoritesine yalnızca rapor eden bir haldedir.
Yazarın Tüm Yazıları