Yargı işte böyle etkilenir

AFERİN (!!) diyelim Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) sıfatlı kurula... Biz onları "yargı bağımsızlığının güvencesi" diye biliyorduk. Meğer bir kurulu oluşturup belirli bir süreyle dokunulmaz kılmak, sonra da ondan adil ve tarafsız kararlar beklemek pek de gerçekçi değilmiş.

Van C.Savcısı Ferhat Sarıkaya’yı meslekten ihraç etmeleri bunu gösterdi.

Aslında Adalet Bakanlığı’nın bu savcı hakkında soruşturma yapmak için Van’a müfettiş gördermesi üzerine, bu işlemin yargı bağımsızlığını zedelemediğini savunan bir bildiri yayınlamalarına bakıp, böyle bir karar vereceklerine baştan da hükmedebilirmişiz.

Ama saflık bizlerde ya... Bazen bu ihtimaller aklımıza gelse bile, "Durup dururken komplo teorileri üretmeye kalkma" diyerek kendimize karşı çıkıyoruz.

Neydi mesele?

Bildiğiniz gibi -Rektör Yücel Aşkın davasıyla ilgili aşırılıkları nedeniyle dikkati çeken- bu savcı, 9 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli’de meydana gelen bombalama eylemlerinden yola çıkarak tuttu neredeyse roman yazdı. Örneğin, geçmişte Güneydoğu Anadolu’da Kolordu Komutanlığı yapan şimdiki Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt’ı "çıkar amaçlı çete kurmak" gibi, hemen herkeste tepki uyandıran nedenlerle suçladı.

Savcının görev anlayışının çarpıklığı iddianameyle sabitti. Hakkında bir işlem yapılması gerekebilirdi. Bunu HSYK başlatsa iyi olurdu. Ama mekanizma tersine işledi:

Örneğin önce savcıya sahip çıkan Bakanlık, tepkiler üzerine tavır değiştirip Van’a müfettiş gönderince, "yargı" zaten ilk darbeyi aldı.

Şimdi sırf görev sınırının dışına çıktı diye bir savcıyı -örneğin uyarmak yerine- meslekten ihraç eden, üstelik ihraç kararını "mesleğin şeref ve onurunu ve memuriyet nüfuz ve itibarını bozma" gerekçesine dayandıran HSYK da tüy dikti... Eldeki son yargı bağımsızlığı kırıntısını da o mahvetti.

Sarıkaya’yı meslekten ihraç eden bu kararın, Genelkurmay Genel Sekreterliği’nin 20 Mart 2006 tarihli o çok sert "Basın Açıklaması"ndan esinlenerek alınmadığını söyleyecek bir tek HSYK üyesi var mı?

Orada hedeflenen ve "makam, statü ve konumları ne olursa olsun haklarında işlem yapılması" talep edilenlerin cezalandırılmakta olduklarını görmemek mümkün mü?

Söyleyin lütfen:

Bundan sonra hangi savcı, rütbeli hangi asker hakkında korkmadan işlem başlatabilir?

Hangi yargıç artık sadece yasanın ve kendi vicdanının dediğine göre karar verebilir?

Kendimizi aldatmayalım... Böyle ne hukuk olur ne de devlet...



Not:
Dünkü yazımızda yaptığımız çağrıya yanıt veren Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener telefon ederek, "Ben 1991’den beri politikadayım ama Adil Düzen’i savunan bir konuşma yapmadım" dedi. O.E.
Yazarın Tüm Yazıları