Ortadoğu savrulması

Haberin Devamı

TÜRKİYE Ortadoğu’nun kanlı alanları için Özal’a kadar iki politika arasında savrulurdu..
Birincisi “nişangâh bakışlı”, “güç odaklı”..
Bu bakış olayları farklı “cephelerden” değil, tek “cephe”den yorumlardı..
Askeri cephe...
Siyasi analistler yerine, Barzani’yle Talabani’yle konuşmak yerine, onları çadırının önünde bekletmeyi tercih eden olağanüstü hal valilerini önemseyen bir cepheydi bu..
Olağan sorunları olanağüstü hallerle, insani talepleri, insansız hava araçlarıyla karşılayan bir bakıştı bu.
Bu aşırı devletçi yapı karşısında diğeri hep cılız kalan barışçı ve demokrat bakıştı... Bir türlü kendini anlatamamıştı...
Sonuç ortada...
Kan revan içinde geçen yıllar... Acılar.. Kayıplar... “Kanı yerde kalmayacak” diye başlayan nutuklar.. Ve yerde kalan fidanlar... Sonunda bütün “kırmızı çizgiler” delinip gitti..
Ardından Özal’la birlikte başka bir bakış geldi..
Anlayan, dinleyen, sorunu barış ve demokrasiyle çözmeyi isteyen bir diplomasi... Mesela bölgedeki tüm ülkeler için bir cazibe merkezi olmayı hedeflerdi bu düşünce...
Kürtlere hamilik yapma fikri öyleydi.. Türkmenler aynı şekilde... Irklara, dinlere, mezheplere göre değil insana yönelik bir öncelik.. Ama ekonomik bir vaha hayaliyle..
Kuzey Irak’ı savaş cephesi yapmak yerine, Diyarbakır’ı, Gaziantep’i özgürlük demokrasi ve yatırım merkezi yapmayı hayal ederdi.. Birçok adım atıldı.. Ama yetmedi.. Pislik, çakallık, faili meçhul.. Meçhul-ü fail... Kan içen ne varsa.. Bir “akbaba tonu”unda gizlendi Ortadoğu bataklığına..
Geldik bugüne..
Son yıllarda AK Parti kadrolarının çözüm süreciyle yakaladığı barış arzusunu hep destekledim.. Ama şimdi bir türlü anlamadığım bir nedenle savaşçı bir atmosfere doğru savruluyoruz. Suriye için savaş tamtamları çalanlar var..
Peki nedir Suriye’de olanlar? Saddam sonrası Irak’tan farkı nedir?
Tek fark, IŞİD silahını kullanan Esad, Batı’yı korku tezgâhına oturtmuş, istediği halıyı dokutuyor.. İşte bu olanlar, o halının altına süpürülmüş bir bataklığın kaynamasıdır.. Peki biz böyle bir bataklığa neden girelim ki...
Eğer hükümetin bir bildiği varsa bunu mutlaka kamuoyuyla paylaşmalıdır..
Ve hepsinden önce yeni seçilmiş Meclis’le paylaşmalıdır..
Çünkü o Meclis’in dörtte üçü yenilenmiş durumdadır..
Öyleyse bu keskin açıklamaları yapan, bir anlamda “alarm veren” hükümetin aynı zamanda bilgilendirme yapmasını istemek en doğal haktır...
Ve en önemlisi Başbakan Davutoğlu eğer bir koalisyon arayışında olacaksa, Meclis’te grubu bulunan partilere bilgi vererek koalisyon için çok ciddi bir iyi niyet gösterisi de yapmış olmaz mı?
Yoksa “O devleti kurdurtmayız” sözünün ucu nereye gidebilir ki?
Şurası açıktır...
Kürtler Kuzey Irak’ta bir otonom yapı (örtülü devlet) kurmuşlardır..
Üstelik onlarla petrol işleri bile yapıyoruz.. Kuzey Irak’ın birçok yeri Türk müteahhitler tarafından yapılıyor... İncirlik Üssü kadar bir havaalanı Erbil’e Türk müteahhitler tarafından yapılmıştır.. Hatırlayın!
O günlerde de Kuzey Irak’taki bu oluşum için, “kırmızı çizgi” lafları havada uçuşuyordu.
Şimdi bakıyorum da aynı şey Suriye için geçerli...
Tarihten ders çıkaracaksak eğer, sorunları ancak paylaşarak çözebileceğimizi anlamalıyız..
Ve eğer Türkiye, bütün bu bölgeye demokratik, laik bir hukuk devleti olarak örnek olacaksa, dünyadan kopmadan, halkların, mazlumların, demokratik taleplerine saygı duyulduğunu herkese göstermelidir..
Ve en önemlisi...
Kendi evlatlarının kaderini, kimsenin satrancına piyon yapmamalıdır..

Yazarın Tüm Yazıları