Bu İzmir Körfezi neden bu kadar kimsesiz

Haberin Devamı

İZMİR ve Ege’den manzaralara devam...
Ama bu defa gerçekten manzaradan söz ediyorum.
Bir cumartesi sabahı...
İzmir’de muhteşem bir hava. Deniz pırıl pırıl... Tatlı bir rüzgâr Güzelbahçe’den giriyor, Karşıyaka kıyılarına vuruyor.
İşte o an soruyorum:
-Yahu bu kadar güzel bir hava, dalgasız ama rüzgârlı bir deniz... Bir tek yelken, tek bir kayık yok...
Neden kimse ilgilenmiyor?
Karadan yaşıyorlar denizi...
Oysa kendisini kardeş şehir ilan ettiğimiz Barcelona’da böyle bir havada...
Denizin üstü papatya tarlasına döner. İrili ufaklı bembeyaz yelkenliler, kürek yapanlar... Sörf.. Deniz sporları... Çocuklar...
Ama hayır... Bu güzel havada bir tek yelkenli görebiliyorum; o da 9 Eylül Üniversitesi’nin teknesi... Bu kimsesiz körfezde öksüz bir kız çocuğu gibiydi.. Yavaşça gözden kaybolup gitti.
Sonra koskoca denizde yine bir “çöl yalnızlığına” büründü körfez.
Birkaç şehir hatları vapuru da olmasa... Öyle bir kimsesizlik ki...
Peki neden?
-İnsanların buna ayıracak parası yok deseniz... Zengindir İzmirli... Gönlü gibi zengindir. Yaşamayı da sever.
Oysa bir yelken kulübü işleyebilse. Çocuklara yelken dersleri... Yarışlar.. Geziler...
Ne garip! İzmir’de yelken için mücadele eden iki kişiyi tanıyorum.
Özlem ve Rebii Akdurak... Rebii milli yelkenci. Ve en önemlisi denizci.
Elbette tek konu yelken değil...
Sorumuz şu:
-İzmir’den oy isteyen partilerden hangisi bu eksikliği görüyor ve bir proje öneriyor?
İzmir, Türkiye’nin denizden dünyaya açılan en büyük kentlerinden ikincisidir...
EXPO’ya aday olduğunda körfezin bu kimsesiz hali düşünüldü mü?
Dev binaların kuşatmasındaki İzmir, giderek denizi karadan yaşayan bir beton kente dönüşüyor...
Evet, çipuralar, yunuslar, fangriler belki oy veremiyorlar...
Ama hayat veriyorlar, hayat!
İzmir’de, Urla’da denizci dostlarla, çevrecilerle konuşunca, Foça’dan, Karaburun’dan bakınca böyle bir ses yükseliyor...
Yalnızca İzmir mi?
Antalya’da kaç tane yelkenli yarışı gördünüz? Ya da kaç gezi teknesi Kıbrıs açıklarına doğru dümen kırmış?
Hangi deniz sporunu yaşıyor o kent...
“Her şey dahil tatil köyleri”nden yorgun düşmüş kıyılar..
Ege ve Akdeniz böyle, Karadeniz farklı mı?
Üç tarafı denizlerle çevrili diye övündüğümüz bu ülke denizlerini yaşayabiliyor mu?
Yıllarca Sovyetlere karşı NATO üssü olmuş bu denizler... Sinop yıllarca NATO’nun dinleme tesisi oldu. Ama bir tek dinlenme tesisi açılamadı Sinop’a.
Ege’de Türk ve Rum balıkçılar sahanda balık kızartıp yerken, savaş gemileri kıta sahanlığında itişip durdular. Milyarlarca dolar akıtıldı o silahlara. Ege’nin iki kıyısının da alınteri denizlere döküldü.
Denizleri boş, körfezleri ıssız, halkı fakir, ordusu zengin ülkelerin tarihidir bu kıyılar.
Tamam, olan olmuş...
Ben şimdi diyorum ki:
-Gelin bütün denizciler, çevreciler... Gel bakalım üniversiteli kardeşim... Sen artık devletin gözünde potansiyel suçlu değil, 18 yaşını doldurmuş potansiyel seçmensin...
Kime oy kullanırsak kullanalım. Ama martıları, çamları, mazıları, çipuraları, yunusları, bakir kıyılarımızı düşünerek kullanalım...
Bir defa olsun bu siyasi partilerin programlarında, vaatlerinde ne kadar deniz, ne kadar çevre, ne kadar kuşlar, ağaçlar var?
Ne kadar gökyüzü dolu o nutuklar?...
Ne kadar şiddete karşı direnç var?...
Ne kadar insan hakları var?...
Ve ne kadar inandırıcılar?...
Ona bakalım.
Asgari geçim standardı kadar, azami yaşam standardını da isteyebiliriz...
Hakkımızdır...
Yeter ki oy kullanalım.

Yazarın Tüm Yazıları