Gül-Erdoğan ilişkisinde bir dönem kapanırken

TÜRKİYE’de bugün siyaset sahnesindeki en zor ilişkinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında yürüdüğünü söylemek hata olmaz.

Haberin Devamı

Zor bir ilişki, çünkü bünyesinde birbiriyle çatışma halinde olan son derece karmaşık bir dizi faktörü barındırıyor, bunun basıncını taşıyor.
Şimdi tek tek bu faktörlere bakalım.

* * *

Öncelikle, Gül ile Erdoğan arasındaki ilişkinin köklü bir mazisi var. Bu ikili, Milli Görüş ekolünde Necmettin Erbakan’ın rahle-i tedrisinden geçmiş ama daha sonra ona başkaldırmış ve birlikte AK Parti’yi kurarak geçen 11 yıl içinde değişen paylarda Türkiye’nin yönetimine damgalarını vurmuştur.
İlişkileri, aynı dünya görüşünden geliyor olmanın, dava arkadaşlığının, yakın bir dostluğun hukukunu da içeriyor. AKP içindeki yaygın söylemle bir “kardeşlik hukuku” bu.
Gelgelelim aralarındaki ilişki, kardeşlik hukuku ile bağdaşmayan pek çok harekete de sahne olmuştur. Örneğin Erdoğan, 2012 yılında yeni cumhurbaşkanı seçimi yasasını TBMM’den geçirirken metne Gül’ün ikinci kez cumhurbaşkanı seçilmesini önleyecek bir hüküm eklemekten kaçınmamıştır. Bu madde Anayasa Mahkemesi’nden (AYM) dönmüştür.
Görüleceği gibi, ikisi arasındaki ilişkinin seyri çatışmadan, yapılan bazı faullerden bağımsız değildir. Başka örnekler de verilebilir.
En çarpıcı olanı, Irak’a girecek ABD askerlerine Türkiye’nin kapılarını açan ünlü tezkerenin 1 Mart 2003 tarihindeki oylamasında yaşanmıştır. O dönemde Meclis dışında olan Erdoğan parti lideri konumuyla tezkereyi hararetle desteklemiş, buna karşılık Gül, Başbakan olarak isteksiz davranmış, hatta grubu büyük ölçüde serbest bırakmıştır. Gül biraz elini uzatmış olsaydı, zaten kıl payıyla reddedilmiş olan tezkerenin TBMM’den geçmesi işten değildi.
Bir diğer önemli dönüm noktası 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanmıştır. Gül’ün adaylığının ilk aşamada AYM’nin 367 engeline takılmasından sonraki ikinci denemede Erdoğan’ın Gül’ün yeniden adaylığına isteksiz olduğu, hatta kendisinin önünü kesmek yönünde bazı adımlar attığı bir sır değildir. Gül, önemli bir siyasi hamle yaparak ağırlığını koymuş ve bir anlamda –Erdoğan’a rağmen- Köşk’e giden yolun önünü kendisi açmıştır.

* * *

Haberin Devamı

Gelgelelim 2007’nin dinamikleri ile 2014’ün dinamikleri arasında büyük farklar var. Gül, geçmişte kritik çekişme noktalarına gelindiğinde inisiyatif üstlenebiliyordu, çünkü ana kurucularından biri olduğu parti içinde hem grupta hem de teşkilatta önemli bir ağırlığa sahipti.
Oysa özellikle 2011 sonrası şekillenmiş olan AK Parti Meclis grubu, büyük ölçüde Erdoğan’ın tuğrasını taşıyan listeler üzerinden seçilen ve mutlak sadakat çizgisinde hareket eden milletvekillerinden oluşuyor. Benzer bir gözlem parti örgütleri açısından da ileri sürülebilir. İşler Başbakan’ın planladığı gibi giderse, AK Parti bir sonraki seçimde daha da katıksız bir Recep Tayip Erdoğan partisine dönüşecektir.

* * *

Haberin Devamı

Tabii ilişkinin bugünkü seyrine baktığımızda dünden farklı olan başka şeyler de var. Aslında son dönemde ikisinin birçok başlıktaki pozisyonlarının belirginleşerek birbirinden uzaklaştığına bütün Türkiye tanıklık etmiştir. Örneğin, Gezi olaylarında Gül diyalog ve uzlaşıdan yana tavır koyarken, Erdoğan çatışma ve gerilimi tercih etmiştir. Başkanlık sistemi bir başka görüş ayrılığıdır. Erdoğan’ın defakto olarak adım adım bu modele yaklaşırken, Gül ısrarla parlamenter demokrasiyi savunmuştur.
Dikkat çeken bir başka çelişki, Erdoğan 17 Aralık dahil pek çok olayın arkasında sıkça uluslararası güçleri ararken, Gül’ün komplo teorilerini “üçüncü dünya söylemi” olarak göstermesidir. Son olarak Erdoğan AYM’nin Twitter yasağını kaldıran kararına “saygı duymadığını” açıklarken, Gül aynı kararı “evrensel hukuk” diyerek övmüştür.
Bu listeyi başka örneklerle uzatmak mümkün

* * *

Haberin Devamı

Hem iç ve dış konularda hem de üslup ve yönetim tarzları açısından iyice ayrışmaları ikisinin birlikte yakın ve ahenkli bir çalışma ilişkisi yürütebilmelerini zaten güçleştirmekteydi.
Geldiğimiz noktada Erdoğan’ın başkanlık modeline doğru yelken açan tasavvurlarında Gül’e bir yer yok gibi görünüyor. Varsa da bu rolün Gül’e, içine sinecek ölçüde bir iktidar alanı açacağını düşünmek güç. Üstelik Başbakan’ın yeni seçim yasasını geçirmesi halinde, 2015 seçiminde 330 eşiğini geçmeyi deneyip başkanlık modelini -anayasa referandumu yoluyla- yerleştirmesi de artık azımsanmaması gereken bir olasılık.
Bu denklemi değiştirmeye kalkmak Gül’ü Erdoğan ile açık ve sert bir çatışma içine itebilirdi. Üstelik Gül açısından 2003 ve 2007’ye kıyasla yüksek risk içeren bir denklemden söz ediyoruz. Gül’ün geriye çekilmeyi tercih etmesini bu çerçevede değerlendirebiliriz.

Yazarın Tüm Yazıları