Sınanmadığınız günahın mümini sayılamazsınız!

Bugün ben Kıbrıs’tayım. Yakın Doğu Üniversitesi’nin 25. yıl etkinlikleri var.

Haberin Devamı

Sınanmadığınız günahın mümini sayılamazsınız

Ben üniversite öğrencileriyle söyleşirken, sizi Sırrı Süreyya Önder ve Onur Ünlü röportajının son bölümüyle baş başa bırakıyorum... 23 Nisan’ımız kutlu olsun!

Medeniyetleri ilerletmenin günah olduğunu düşünüyor musunuz gerçekten...
Onur Ünlü:
Filmde öyle bir cümle var. “Günah işlenmeseydi, medeniyet ilerlemezdi!” diyor. Ama İbn-i Arabî de der ki, “Günahla irtibatı kesilen iman, kemale eremez!” Aynı sahnenin içinde bu cümle de var...
Günah işleme özgürlüğüne inanıyorsunuz yani...
OÜ:
Geçtiğimiz günlerde bu mesele kötü bir şekilde gündeme geldi. Tabii ki o görüşlere katılmak mümkün değil. Son derece sığ bir görüştü.
Sırrı Süreyya Önder: Sınanmadığınız günahın mümini sayılamazsınız!
Nasıl yani? Bu derin laf ne manaya geliyor?...
SSÖ:
“Ben zina yapmam!” derler mesela, “Zina günahtır!” Elbette öyle. Ya da “Ben hırsızlık yapmam!” İyi de hiç gerçekten, yapmanı gerektiren bir durumla karşı karşıya kaldın mı? Ve o feraseti gösterdin mi? Mecburiyet durumunda direnebildin mi o günaha? Ancak o zaman, o günahın mümini sayılabilirsin...
OÜ: Ya da “hakikat”le ilgili bir şeyi yapmak için, bir “günah”ın içinden geçmen gerekebilir. Filmde söylenmek istenen bu. Ondan sakınırsan, sırf günahtan kaçmak için, o şeyi yapmamaya başlarsın. Bu da iyi değildir. İnsan pasif kalır. Tavşan boku olursun. Şu da olabilir, “Bunu yapmayayım, o olur, bu olur” diye diye, sonunda “hakikat”le bağlantın kopar. Bu da ilerlemeyi engeller. Medeniyet de ilerlemez böylece. Aklamak için değil ama medeniyetlerde insanlar doğar, ölür, öldürülür. Böylelikle medeniyetler tekrar gelişir. Dostoyevski’nin ilgilendiği mevzulardan biridir bu. “Suç ve Ceza”da Napolyon’un öldürdüğü insanlardan bahseder. Raskolnikov da cinayet işlemiştir ve o durumu kendine meşrulaştırmak için Napolyon’u düşünür. “Bir sürü insanın ölümüne sebep oldu ama o sayede böyle oldu, şöyle oldu” der. Bir şeyin, bir şeye rağmen olması gerekebilir bazen. Bundan sakınmak, ataletten başka bir şey getirmez. Öylece kalırsın...

Haberin Devamı

YENİDEN SİNEMA

Haberin Devamı

Tekrar sinemaya dönmek nasıl bir duygu, siyasetten sonra...
SSÖ:
Galada fark ettim ki, sinemada seyirciyle film izlemeyeli epey olmuş. Gerçekten özlemişim. Elim de kaşınıyor. Kafamda hikâyeler de var. Fakat sadece bu yerel seçimlerde bile, bütün bu kutuplaştırmaya rağmen, 500 bine yakın yaptıklarınızı onaylayan insan vardı, bu müthiş bir şey. Ama insana ağır bir sorumluluk yüklüyor. Ben Maraş katliamının senaryosunu yazmıştım. Hatta 15 gün sonra filmi çekecektim. Milletvekilliği meselesi girdi araya. Bakalım... Onur bu fikrime sıcak bakmasa da, sinemaya, politik hikâyelere yeniden bir giriş yapabilirim.

TEFECİLERLE BİLE FİLM YAPILIR

Bu filmi yeteri derecede insan izlerse, bir daha tefeci tuzağına düşmemiş oluruz. Sinemayı tefecilerle bile yapacak kadar çok seviyoruz!

DOĞUŞTAN HÜNERLİ ŞAİR

Onur’un üretimlerine âşığım. Tabiri caizse kıskanıyorum! Onur’un refleks olarak bulduğu ve kotardığı işler için, benim bir can telef etmem gerekiyor. O doğuştan kabiliyetli, hünerli. Başka bir yerinden irtibat kuruyor hayatla. Öyle olmasa şair olmazdı zaten. Şair demişken, “Resulullahla benim aramdaki farklar” diye bir şiir var. İlk okuttuğu insanlardan biriyim. Okudum, çarpıldım ve derbeder oldum. Ve hemen başka bir şairi, Barış Pirhasan’ı aradım. Telefonda okumaya başladım. Onur da yanımdaydı, beni dinliyordu. Zannettim ki Onur benim hamasi tonumu beğendi. Bir ara beni durdurdu, “Abi içine ettin şiirin! Böyle de okunmaz ki” dedi. Lafını da hiç esirgemeyen bir kardeşimizdir...

Haberin Devamı

Takva, Allah korkusu değil...Allah’ı incitmek korkusudur

“Bazılarını seçeriz, diğerlerini üstün kılarız...”
OÜ: O bir ayettir. Derin bir ayettir, kahramanımız filmde ironi için kullanıyor...
SSÖ: Onun devamı da var. “Üstünlük takvadadır” diye üstünlükten ne anlaşıldığı tarif edilir. “Allah’tan ya da günah işlemekten en çok çekineniniz, ancak diğerine üstün olur” diyor.
OÜ: Mevzu gelmişken, “takva” hep Allah korkusu olduğu zannedilir. Oysa değildir. Allah’ı incitmekten korkmaktır. Bu ikisi birbirinden farklı şeylerdir. Tabiri caizse, Allah’ın kalbini kırmamak için bir şey söyleyip de, onu incitmemeye, bir yanlış yapmamaya çalışırız. “O bizi cezalandıracak” diye düşündüğümüzden dolayı değil. Bu ikisi farklıdır. İkincisi daha Hıristiyani bir mantıktır mesela. Orada bir, efendi-köle ilişkisi kurulur. Bizde böyle değildir. Çünkü Allah, kullarının kendisine dost olduğundan bahseder...

Yazarın Tüm Yazıları