AKP’nin ‘Takrir-i Sükûn’u

DİYELİM ki, Meclis’te 17 Aralık rüşvet iddiaları görüşülüyor. Medyanın o görüşmeleri yayınlaması ve yorumlaması artık kolay değil. Çünkü, rüşvet soruşturması MİT’in görev alanına giriyor, MİT’in görev alanına müdahale (MİT Yasası, 8. madde) yasak, cezası üç yıldan başlıyor.

Haberin Devamı

Diyelim ki, Meclis’te Suriye politikası tartışılıyor. Suriye milli savunma konusu olabilir. Milli savunma artık MİT’in görev alanında, o tartışma da görev alanına müdahale.
Diyelim ki, hatta Hrant Dink davası. MİT “Bu devlet sırrı” derse, Meclis’te tartışılsa bile, görüşmeleri yayınlamak suç. Çünkü, devlet sırrı MİT’in görev alanında.
Benzer biçimde, devletin birliği, anayasal düzeni değiştirmek, ülke bütünlüğü gibi esnek kavramlar MİT’in görev alanında. Değil yazmak, Meclis’te görüşülse bile, bunları yayınlamanın sonu demir parmaklıklar.
İki lafın başında “milli iradenin üstünlüğü”, ama artık öyle değil. MİT Yasası’yla birlikte, milli istihbarat artık Meclis’in, yani milli iradenin üstünde.
1925’TE ÇIKTI
MİT Yasası tek parti döneminin “Takrir-i Sükûn” yasası gibi. Cumhuriyet’in en ağır yasalarından biri.
Takrir-i Sükûn, anlamı “huzurun sağlanması”, 1925’te Şeyh Sait isyanı üzerine çıkarılıyor. Bölgede sıkıyönetim ilan ediliyor, İstiklal Mahkemesi kuruluyor. Üç maddelik yasaya göre, toplumsal düzeni, emniyet ve asayişi bozan bozmaya yönelik örgütlenen, kışkırtan, yayın yapanlar İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıyor. Çok esnek,
ucu açık.
Halk üzerinde silinmeyen izler bırakan bu yasa toplumun üstünden silindir gibi geçiyor. Nefes almak zorlaşıyor.
MİT Yasası’nda ne sıkıyönetim var, ne olağanüstü mahkeme. Ama, getirdiği düzenleme, Takrir-i Sükûn gibi, nefes almayı güçleştiriyor. Meclis’te kritik bir tartışmanın yayınına bile ceza getirmek, Takrir-i Sükûn’dan farksız, denizin bittiği yer.
Hiç kuşkum yok, Abdullah Gül bu yasaya da, her zamanki gibi, imzayı basar. Yanılmayı çok isterim.

Haberin Devamı

Madımak kompleksi

6 Mart 2012, Meclis’te CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu bir yasa önerisi veriyor: “Faili meçhuller, işkence, çocuklara cinsel istismar gibi, insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı kaldırılsın, bu suçlar yargıya her zaman açık olsun”.
İki yıl önceki bu öneri AKP oylarıyla reddediliyor. O ret nedeniyle, Şırnak’a bağlı Kuşkonar ve Koçağılı köylerindeki katliam yirmi gün önce zamanaşımına uğruyor.
1994’te bu iki köyde hava saldırısında 38 kişi ölüyor. Kimin yaptığı yıllarca inkâr ediliyor. AİHM’ye giden davada Türkiye iki milyon 305 milyon Euro gibi, tarihin en ağır cezasına çarptırılıyor.
26 Mart 2014’te bu katliam yirmi yılını dolduruyor, failler yargılanmıyor, çünkü zamanaşımı. İki yıl önce Tanrıkulu’nun önerisi kabul edilmiş olsaydı, katliam zamanaşımına uğramayacak, suçlular yargılanacaktı. Kaldı ki, AİHM Türkiye’yi mahkûm ederken, sanıkların yargılanması kararını veriyor. Türkiye karara uymuyor.
Katliam tarihi 1994, AKP ile uzak yakın ilgisi yok. O halde “insanlığa karşı işlenen suçların” zamanaşımına girmesine neden ses çıkarmıyor? 12 Eylül’ü, 28 Şubat’ı yargılayan AKP faili meçhullerde, bu gibi davalarda neden çekingen? AKP’yi durduran ne?
Madımak kompleksi mi? Sivas’ta, Madımak’ta aydınlar yakılıyor, o sanıkların avukatları arasında AKP’liler var, ondan mı acaba?

Haberin Devamı

Kan intikam başka ne

AKP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Prof. Mazhar Bağlı Twitter’dan mesaj atıyor:“Bu saatten sonra milletin öfkesini asla kavga kesmez. İntikam istiyor
millet, kan kusturanlara kan kusturulsun istiyor”.
Herkes savaş baltasını kuşansın, yüzünü boyasın, sokağa dökülsün, kimin kime gücü yeterse. Kana kan, cana can. Bunu söyleyen üstelik sosyoloji profesörü. Siyasette bugüne kadar duyduğum en ürkütücü söz.

Yazarın Tüm Yazıları