Doğayı katledenler ders alsın

21’inci yüzyılda muasır medeniyet seviyesi betonla değil, yatırımların çevreye etkisini en aza indirgeme becerisiyle ölçülüyor.

Haberin Devamı

Bizimkisi gibi kimi yatırımları ÇED raporlarından muaf tutan, betonu yeşile yeğleyen ülkelere ‘ilkel’ gözüyle bakılıyor.
“Kalkınma” sevdalıları çevre katlini rasyonalize etmek için insanlığa fayda sağladıklarını öne sürerken...
Kuşlar, nehirler, ormanlar yok oldukça su yüzüne çıkan sorunların insanlığın sonunu hazırladığını bas bas bağıran çevrecilerin söylediklerini anlayamayacak kadar sığlar.
Ya da anlıyorlar da, para daha tatlı geliyor.
İzlanda’ya gelen Norveçli kolonistler adadaki verimli toprağı ve ormanları tamamen yok ettikten sonra, İzlanda’nın uzun süre Avrupa’nın en fakir toprak parçası olmasına şaşırmamak gerek.
Ormansızlaşma, iklim değişikliği ve kuraklık sayısız uygarlığın sonunu getirdi ama bir tanesi var ki ibret olsun diye anlatılmalı: Paskalya Adası’nın hikâyesi.

*

Haberin Devamı

Bir toplumun kaynaklarını aşırı düzeyde tükettiğinde nasıl kendini imha ettiğine en iyi örnek olan Paskalya Adası devasa heykeller ve platformlarla dolu.
1200’lerde Polinezyalılar buraya yerleşir ve tüm kaynaklarını bu heykelleri yaparken tüketirler.
Civar adalardaki toplumlar emeklerini ve kaynaklarını ticaret, işgal, keşif gibi faaliyetlere harcarlar. Kabile reisleri prestijlerini adalar arası işler üzerine oturturlar.
Uzakta kalan Paskalya Adası yerlileri ise en büyük heykelleri yapmak için birbirleriyle yarışır, reisleri de insanların inançlarını bu rekabet uğruna istismar eder.
Talan edilen doğa, nihayetinde kaybeden ise insanlar olur.
Bakın nasıl...

*

Heykellerin dikilmesinde gerekli olan ağaç liflerinden kalın ve uzun halatlar için epey ağaç kesilir. Orman kalmaz.
Ormanlar yok olunca kuşlar adayı terk eder. Kuştüyü, ağaç kabuğu gibi hammaddeler kaybolur. Şifalı bitkiler yok olunca ada halkının sağlığı, orman meyveleri yok olunca beslenmeleri etkilenir.
Ağaç olmayınca kano yapamazlar, ticaret biter. Kanosuz balık avlanamaz, yiyecek bulmak zorlaşır.
Ağaçsız toprakta erozyon olur, tarım biter.
Ve adada içsavaş çıkar.
Hayatta kalan adalıların yarısı Perulular tarafından köle olarak madenlerde çalışmak üzere kaçırılır. Çoğu hayatını kaybeder. Uluslararası baskılar sonucu adaya geri gönderilen bir düzine kişi adaya çiçek hastalığı taşır, salgına yakalanan yerliler telef olur.
Katolik misyonerler 1872’de adaya yerleştiğinde, yerli nüfusun sayısı 111’e inmiştir.
1888’de Şili adayı topraklarına katar. İskoç bir şirketin yönetiminde ada bir koyun çiftliğine dönüşür ve yerliler şirkete boğaz tokluğuna çalışmak zorunda kalır.

*

Haberin Devamı

Felaket senaryosu gibi gelebilir ama bu hikâye gerçek.
Dünyanın en büyük adalet saraylarını, havalimanlarını yapmakla övünen, ormanları talan edip otoyol kenarlarına göstermelik ağaç diken, dereleri kurutup tarım arazilerini uluslararası şirketlerin tekeline veren bir siyasi iktidarla...
Umalım ki sonumuz Paskalya Adası’nınkine benzemesin.
Umalım ki, tıraşlanan Çamlıca Tepesi’ne kondurulan camii ve daha niceleri, gelecekte insanlara zavallı Paskalya Adası’ndaki heykelleri hatırlatmasın.

Yazarın Tüm Yazıları