Yolsuzluk tartışmalarında gri bir alan

GEÇEN cumartesi günkü yazım “Seçim bitti, Türkiye’nin gündemi yeniden yolsuzluklar” başlığını taşıyordu. Bu yazı, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları çerçevesinde işlemeye başlamış olan hukuki ve siyasi süreçlerin kapatılmasının kolay olmadığını, bu süreçlerin Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye devam edeceği görüşünü işliyordu.

Haberin Devamı

Nitekim, dün TBMM’nin yerel seçim sonrası yeniden mesaisine başlamasıyla birlikte, adları yolsuzluk iddialarına karışan AK Partili dört eski bakan hakkında kurulacak soruşturma komisyonlarının yeni dönemin ilk tartışmalı başlığı olacağı şimdiden belli oldu. AK Parti de aynı doğrultuda önerge verdiği için, mayıs ayının ilk haftasına kadar söz konusu bakanlarla ilgili komisyonların kurulması şart.
Bu noktada şimdiden ufukta görünen, en çok -iki artı iki olmak üzere- dört ayda tamamlanması gereken soruşturma sürecinin cumhurbaşkanlığı seçimiyle örtüşecek olmasıdır.

* * *

Aslında iktidar çoğunluğunun Meclis tatile girmeden iki aylık bir çalışmayla bu dosyaları süratle sonuçlandırması da mümkündür. Ancak geçmiş tecrübe, soruşturma komisyonlarının dört aylık süreyi her seferinde sonuna kadar kullandıklarını gösteriyor. Ayrıca, bu şekilde hızlandırılmış bir mesai kamuoyunda zaten var olan soru işaretlerini daha da artıracaktır.
Gerçekçi bir beklenti, cumhurbaşkanlığı seçiminin de araya girmesiyle komisyon çalışmaları sonuçlanmadan Meclis’in tatile girmesi ve her şeyin önümüzdeki sonbahara sarkmasıdır.
Erken seçime gidilmemesi halinde, TBMM’nin ekim başında açılmasından sonra komisyonlar çalışmalarını bıraktıkları yerden alıp yola devam edecektir. Bu takdirde, eski bakanların Yüce Divan’a gönderilip gönderilmemesi konusunda TBMM Genel Kurulu’nda yapılacak oylama aralık ayına sarkabilecektir. AK Parti’nin TBMM’deki çoğunluğu çerçevesinde aklama yönünde bir karar çıkması ihtimali yüksektir.
Ancak cumhurbaşkanı seçiminin ağustos ayında sonuçlanmasının ardından –özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Köşk’e çıkması halinde- ülkede yeni bir siyasi tablonun belirmesi kaçınılmazdır. Yeni siyasi iklim –aksi yöndeki bütün demeçlere rağmen- erken seçimin kapısını açabilir. Bu takdirde soruşturma komisyonları kadük hale gelecektir. Suçlanan bakanlar yeniden Meclis’e dönerlerse süreç sil baştan yapılacaktır.
Kritik soru, bu bakanların yeniden milletvekili olmadıkları, yani dokunulmazlıklarını kaybetmeleri halinde bu dosyaların ne olacağı meselesidir?
¡ ¡ ¡
Geçen cumartesi günü çıkan yazımda, bu takdirde eski bakanlar hakkındaki fezlekelerin Çağlayan Adliyesi’ndeki savcıların masasına dönmesinin “muhtemel” olduğunu yazmıştım.
Yönelttiğim bu soru -değindiğim ihtimali tümden dışlamamakla birlikte- çelişen görüşlerin devreye girdiği ilginç bir hukuki tartışma alanının içine düşüyor.
Bu konuda görüşlerine başvurduğum siyasetçi, akademisyen ve yargı mensupları arasında bir dizi farklı görüşün seslendirildiğini söyleyebilirim.
Birinci grupta geleneksel bakışı savunanlar var. Bu görüşe göre, TBMM içtüzüğünün 107’inci maddesi çerçevesinde, “bakanlıktaki görevleriyle ilgili işler”den kaynaklanan iddialar söz konusu ise eski bakanların muhakkak Yüce Divan’da yargılanmaları gerekir.
Ancak Yüce Divan’a nasıl bir yoldan gidileceği konusunda farklı tezler var. Bir görüşe göre, dokunulmazlıklar kalkmış olsa bile TBMM’den karar alınması zorunludur. Ancak, Meclis çoğunluğunun siyasi nedenlerle buna yanaşmaması halinde suç iddialarının soruşturulmaması gibi bir durum ortaya çıkacaktır.

* * *

Haberin Devamı

Bu noktadaki bir başka görüş, dokunulmazlığın kalkması halinde Yüce Divan mekanizmasının işletilebilmesi için TBMM kararının zorunlu olmadığıdır. Bu görüşe göre, İstanbul’daki savcılık eski bakanlar hakkındaki delilleri içeren dosyaları işleme koyması için -Yüce Divan’ın savcılık makamı olarak görev yapan- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na doğrudan gönderebilir. Başsavcılık da iddianameyi hazırlayarak Yüce Divan sürecini başlatır.
Bu teze çekinceyle yaklaşanlar ise Başsavcılığın kendisine gelmesi halinde dosyayı yeniden TBMM’ye gönderip aradan çekilebileceğini belirtiyor.
Bir başka olasılık, suç iddialarının soruşturulmaması halinde İstanbul’daki savcılığın kendisinin inisiyatif kullanarak süreci ilerletmesidir. Burada Yüce Divan’la normal mahkemenin görev alanını ayıran kritik bir sınır var. Bu sınır, isnat edilen suçun “bakanlık göreviyle ilgili işler”den olup olmaması meselesidir. Görevle ilgili olmayan suç iddialarında savcının eli önemli ölçüde serbesttir. Ancak bu da her dosyanın kendi özel koşulları içinde değerlendirilebilecek bir durumdur.
Siyasi engellemeler sonucu “hesap verilemezlik” gibi bir durumun ortaya çıkması halinde, önümüzdeki dönemde gündemimizden düşmeyecek bir tartışma ile birlikte yaşayacağımızı söyleyebiliriz.

Yazarın Tüm Yazıları