Nuh filminden çıkınca akla kazınan 5 şey

MATRIX: Seçilmiş kişiler de hata yapar! Ama en önemlisi:

Haberin Devamı


Seçilmiş kişilerin seçimleri her şeyi baştan aşağı değiştirir. Gel gör ki seçilmiş kişi ne yaparsa yapsın, yani sistem sıfırlanıp yeniden kurulsa bile her şey yine başladığı noktaya geri döner. Şahane bir kısırdöngü yani.
Evet, bir noktadan sonra “Nuh: Büyük Tufan” filminin esas derdi fena halde “Matrix”i anımsatıyor.
Gerçi “Matrix” tüm o eski öğretilerin, inançların filan bir karması değil miydi zaten? Bak yine bir kısırdöngü...
* RUSSELL CROWE’UN SAÇLARI: Uzuyor, kısalıyor, tekrar uzuyor, kırpık kırpık oluyor. Bir ara filmi bırakıp Russell Crowe’un saçları bu sahnede hangi model acaba diye sadece onu takip etmeye başlıyorsun.
* DAMSIZ GİRİLMEZ: Filmi izleyince mekân kapılarında söylenen bu meşhur cümlenin ta o zamanlar icat olduğunu düşünmeden edemiyor deli zihin. Çünkü Nuh’un gemisine akın eden tüm hayvanlar, malumunuz, eşiyle beraber geliyor. Çifter çifter.
* AİLE KUR, BEKARLIK DA NEYMİŞ: Dikkat! Kendi kısıtlı metrekaresinde, bir L koltuğun üzerinde gül gibi yaşayıp gitmekte olan bekarlar, film çıkışı depresyona girebilir.
Çünkü film aile olmayı, çoğalmayı, bir eşinin illa ki olmasını, boy boy torunların varlığını yüceltiyor da yüceltiyor.
* KIYAMET Mİ BÜYÜK LAFLAR MI: Kararsız kalıyorsun. Kıyametin ufaktan ufaktan gelişi ve kopuşu mu filmi asıl sürükleyen şey yoksa araya yedirilen, finale doğru ise doruklara çıkan o büyük lafların cazibesi mi?
Film ikisinden de vazgeçememiş, o yüzden ortada kalmış.

*******************

Haberin Devamı

Antalya’nın gece rotasına buyrun

Cumartesi gecesi Antalya’daydım.
Nerelerde sosyalleştim, neyi ilginç buldum, neleri sevdim/sevmedim?
Buyrun Antalya’nın gece rotasına...
* NICCI:
Antalya’nın en yeni mekânı. Nicci’nin konuşlandığı yer daha önce Kitchenette’miş. Doğrusu bu ya, bu koca mekânın Kitchenette yerine Nicci gibi şık bir eğlence kompleksine dönüşmesi daha yerinde olmuş.
Nicci’nin alt katı lounge, ikinci katı modern bir meyhane.
Bahçe kısmı ise house müzikle geceye başlayan arada Türkçe popa da göz kırpan şahane bir bar.
Yani her zevke, renge göre eğlence var Nicci’de. Bahçe kısmını gençler dolduruyor, ikinci katını ise alaturka sevenler.
Bu arada Nicci aslında İzmirli.
Tibet Özer’in oluşturduğu marka aynı konsepti İzmir’den Antalya’ya taşımış.
* SESS: Evet burada da Sess var. Damarı aynı: Türkçe popla eller havaya, zıp zıp… İlginç olan, mekânın kapısından girerken kendinizi ünlü hissetmeniz!
Çünkü şak şak şak flaşlar patlamaya başlıyor.
Hem de bir değil, üç-dört tane birden. Antalya’nın magazin siteleri ve dergileri içeri giren herkesi fotoğraflıyor. Bu fotoğraflama olayına öyle bir alışılmış ki, kimse yadırgamıyor. Hatta ünlüler gibi umursamaz havalar/pozlar takınan çoğunlukta...
* HOUSE CAFE: Sess’in hemen dibi. Memleketteki tüm House Cafe’ler gibi, ilk bakışta bir özelliği yok. Ama diğer House Cafe’lerden ayrılan tuhaf bir yanı mevcut: Canlı müzik! Ne gerek varmış oldum, ama ahali memnundu halinden.
* BLACK: Gece yarısı illa ki Black’e gidin dediler, Erkan Güleryüz çıkıyor. Bu öneriye kulak verip gittim.
Ve sabaha karşı çıktım Black’ten!
Çünkü Erkan Güleryüz iki saniye yerinde durmuyor.
Hoplatıyor, zıplatıyor, ahaliyi çok güzel coşturuyor.
Dahası, orkestrası da tam orkestra hani. Vokalistinin de tüm enstrümanları çalan arkadaşlarının da uyumu mükemmel.
Sanki bar değil, dev bir konser sahnesine çıkmış gibiler.
Bu ekibin ve tabii sahnesi Kenan Doğulu’yu çok andıran solist Güleryüz’ün İstanbul gecelerine arada transfer olması lazım.


Yazarın Tüm Yazıları