Bundan sonra

SEÇİMLER yapıldı; kısa vadede önümüzde iki temel sorun var: Cumhurbaşkanı seçimleri ve KCK’nın “demokratik özerklik” inşası...

Haberin Devamı

Okurların sorusu üzerine, önce bu seçim sonuçları 2009 yerel seçimleriyle mi, 2011 genel seçimleriyle mi mukayese edilmeli ona bakalım. 2009’u esas alırsak AKP’nin oyları 6 puan artmıştır, 2011’i esas alırsak 5 puan azalmış, bu oylar muhalefete gitmiştir.
Siyaseten işimize gelene değil, “mukayese mantığı”na göre bakalım: Evvela “yerel seçimle yerel seçimi mukayese etmek”, başka belirleyici şartlar aynı ise doğrudur, şartlar farklıysa doğru değildir.
2009 küresel krizin Türkiye’de dibe vurduğu bir yıldı; işsizlik yüzde 14’ü aşarak tavan yapmış; GSYH ise bir önceki yılın ilk çeyreğine göre yüzde 15 küçülerek taban yapmıştı. 2014 seçimlerinde ise ekonomi normaldir, sosyo ekonomik şartlar 2011 gibidir.
İkincisi, 2014 seçimleri hem de fazlasıyla genel seçim politizasyonuyla geçti, parti fikrine bağlı kutuplaşma çok etkili oldu. Bu bakımlardan da 2011’le mukayesesi daha doğrudur.

CUMHURBAŞKANI SEÇİMLERİ

Bu sene 10 Ağustos’ta cumhurbaşkanı seçimlerinin 1. turunu yapacağız. Yüzde 50’yi aşan aday olmazsa, en çok oy alan iki adayın katılımıyla 24 Ağustos’ta ikinci tur yapılacak.
Pazar günkü seçim sonuçlarının, Tayyip Erdoğan’a cumhurbaşkanı seçilmek için umut verdiğini, hatta teşvik ettiğini sanıyorum. Yüzde 45 oyun hazır olduğunu düşünebilir. Hemen, “ama Erdoğan’ı istemeyenler yüzde 55” denilebilir mi? MetroPOLL’un araştırmasında da Erdoğan’a oy vermem diyenlerin oranı yüzde 55’tir.
Fakat seçimlerde kendi partisine oy veren sağ seçmenden bir bölümü cumhurbaşkanı seçimlerinde Erdoğan’a oy verebilir; özellikle ikinci turda... Dahası, BDP’nin yüzde 6-7 civarındaki seçmen tabanı cumhurbaşkanı seçimlerinde CHP’nin veya MHP’nin adayına mı, Tayyip Erdoğan’a mı oy verir?! Sanıyorum Erdoğan’a... Ayrıca bu konu “çözüm süreci” ile yakından ilgilidir.

ÖZERKLİK İNŞASI

KCK ve BDP’nin söylemindeki “özerklik”, AB belgelerindeki özerklik değildir, bunu Öcalan da açıkça ifade etti zaten. “Demokratik özerklik” dedikleri, Abdullah Öcalan’ın imzasıyla yayınlanan “KCK Sözleşmesi”ndeki totaliter bir paralel devlet yapılanmasıdır: Yasama, yürütme ve yargı organlarıyla “öz savunma güçleri” dedikleri silahlı örgütlenme...
Bu seçimlerde BDP’nin kazandığı il sayısının 10 veya 11’e çıkması da önemli bir siyasi olaydır. Bu gelişmelere karşı askeri harekât söz konusu olmaz. Önemli olan, siyasetin ne yapacağı, neyi başarıp başaramayacağıdır; ülkede barışık bir iklimin olup olmamasıdır, milli konularda partilerin danışmalı ve dayanışmalı hareket edip etmeyecekleridir.

SİYASİ OLGUNLUK

İngiltere’de iktidardaki İşçi Partili Tony Blair’le, anamuhalefet lideri Muhafazakâr John Major, Kuzey İrlanda sorununun çözümünde elbirliğiyle hareket ettiler, bu politik olgunluğu gösterdiler. Böyle bazı karmaşık sorunlar vardır ki, çözüm için teknik bilgi ve siyasi güç yetmez, politik olgunluk ön şarttır.
Konuya ilgi duyanlara Blair’in “Bir Yolculuk” adlı kitabını önemle ve tekraren tavsiye ederim. İçinde bulunduğumuz siyasi gerginlik ve kamuoyunun katı siyasi bloklara bölünmüşlüğü devam ederse, ortak akıl üretebilir miyiz?! Büyük uzlaşmalar gerektiren kararları alabilir miyiz?! Bakın, bir anayasa yapabildik mi?!
Hele de cumhurbaşkanı seçimlerini, kavgalarımızı devletin tepesine taşımadan, barışık bir atmosferde yapamazsak, gerilimi daha da tırmandırırsak, bu sorunların altından kalkabilir miyiz?!
Ne yapmalı? Bunun bir tek cevabı var: İtidal, sağduyu... Epeydir hasret kaldığımız meziyet!

Yazarın Tüm Yazıları